02-ŞEYTAN VE TAKTİKLERİ

İNSANA EZELDEN-EBEDE DÜŞMAN OLAN VARLIK: ŞEYTAN

2.BÖLÜM: ŞEYTAN VE TAKTİKLERİ

Allahû Tealâ insanlar için ahiret ve dünya saadetini dilerken, iblis de ahiret hayatında insanların kendisiyle beraber cehenneme gitmesini, bu dünyada da huzursuz ve mutsuz bir dünya hayatı yaşamasını istemektedir.

Şeytan, bütün insanları kendisiyle birlikte cehenneme ulaştırmak için herşeyi yapar.

1- Şeytanın direkt olarak kişinin üzerinde yaptığı tesirler vardır.
2- Şeytanın tesir ettiği insanların, kişinin üzerinde yaptığı tesirler vardır.

Kim, kendisi Allah’a ulaşmayı dilemeyip de başka insanların da Allah’a ulaşmayı dilemesini ve böylece hidayete ermesini engelliyorsa (Nisa 167,168,169), o kişi insan şeytandır.

58/MUCÂDELE-19:İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş şeytân(şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humul hâsirûn(hâsirûne).
Şeytan onları kuşattı. Böylece Allah’ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Şeytanın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?

43/ZUHRUF-36: Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).
Ve kim Rahmân’ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.

Bu insanlar Allah’a ulaşmayı dilemedikçe Allah’ın yolunda değildir. Hiç farkına bile varmadan şeytana bir ömür boyu hizmet edecektir. Neden? Çünkü onun aklına getirilecek olan negatif faktörler, hedefler şeytan tarafından ona yüklenecek ve Allah’ın emirleri dururken, içinden öyle geldiği cihetle; şeytanın kendisine telkin ettiklerini, kendi aklının telkin ettikleri zannederek tatbik edecektir. Burada çok büyük bir aldanma olayı var. İşte böyle olunca bütün insanlar şeytanın kendilerine verdiği hedefleri, akıllarının kendilerine verdiği hedefler zannederler. Şeytan onların mantıklarını da aynı istikamette kullanmalarını dizayn edecek olan, oluşturacak ve geliştirecek olan düşüncelerle onlara yaklaşır. O insanlar samimidirler, o düşüncelerin kendilerine ait olan bir düşünce olduğunu zannetmektedirler. Ama aslında şeytan devreye girmiş ve dizginleri ele almıştır.

6/EN’ÂM-121: Ve lâ te’kulû mimmâ lem yuzkerismullâhî aleyhi ve innehu le fısk(fıskun), ve inneş şeyâtîne le yûhûne ilâ evliyâihim li yucâdilûkum ve in eta’tumûhum innekum le muşrikûn(muşrikûne).
Ve üzerine Allah’ın ismi anılmayan şeylerden yemeyin. Ve muhakkak ki; o fısktır. Ve şeytanlar, mutlaka sizinle mücâdele etmeleri için dostlarına vahyederler. Ve şâyet onlara itaat ederseniz (uyarsanız), mutlaka siz müşrikler olursunuz.

Tagut kimdir?

Bütün şeytanlar, insan şeytanlar ve cin şeytanların hepsi tagutu oluşturur. İnsan şeytanlar, insanları Allah’ın yoluna girmekten men eden insanlardır. Cin şeytanlar, cinleri Allah’ın yoluna girmekten men eden cinlerdir. Bu insanlar ve cinler, şeytanın görevini yaparlar. Allah’ın yolundan insanları saptırırlar ve insanların kendileriyle beraber cehenneme gitmelerine sebep olurlar.

Görülüyor ki şeytanlar (tagut) hayatımızda çok önemli bir rol oynuyor.

Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi Allah’ın dostu değildir, tagut’u (şeytan şeytanları, insan şeytanları ve cin şeytanları) dost edinir. Kim bu dünyada yaşarken, hayattayken ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilerse o Allah’ın dostu olur. Bir tek dilek, bir insanı taguta dost iken, taguta kul iken, Allah’ın dostu ve Allah’ın kulu olmaya ulaştırır.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilân nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Allahû Tealâ’nın indinde bütün insanlar için bir güzellik vardır. Allah’a ulaşmayı dilediğimiz zaman mutlaka ulaşacağımız bir dünya mutluluğu ve cennet mutluluğu müessesesi. Şeytanla ilişkilere baktığımız zaman ise şeytanın, insanın en büyük düşmanı olduğunu görüyoruz.

2/BAKARA-208: Yâ eyyuhâllezîne âmenûdhulû fîs silmi kâffeh(kâffeten), ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
Ey âmenû olanlar! Hepiniz silm’e dahil olun (Allah’a teslim olun)! Ve şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki o, size apaçık düşmandır.

Öyleyse Allahû Tealâ emirlerini vermiş. Ruhun, fizik vücudun, nefsin ve iradenin Allah’a teslim edilmesi.

İnsanlar sadece bir dilekte bulunacaklar ve Allah’ın ruhunu onun gerçek sahibi olan Allah’a teslim edecekler. İşte şu kâinatta böyle bir olaydan en çok rahatsızlık duyan şeytandır. Şeytanın en çok kızdığı şey, bir insanın Allah’a ulaşmayı dilemesi ve Allah’ın mutlaka o kişinin ruhunu Kendisine ulaştırmasıdır.

Şeytanın Allah’a ulaşmayı dilediğimiz andan itibaren, ruhumuz Allah’a ulaşana kadar bize bir tesiri yoktu.

16/NAHL-99: İnnehu leyse lehu sultânun alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
Çünkü onun, âmenû olanlar ve Rab’lerine tevekkül edenler üzerinde bir sultanlığı (yaptırım gücü) yoktur.

5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhellezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (bir borçtur, nefsinizin sorumluluğu üzerinizedir). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri, size haber verecektir.

Şeytanın kişiye tesir edememesi 3. basamaktan 22. basamağa kadar sürer. Bu dönemde Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişi için, iblis gazoz ağacıdır. Her ruhunu Allah’a ulaştıran kişi, 3. kat cennetin sahibi olmuştur. Şeytanın pençelerinden kendisini yarı yarıya kurtarmıştır. Çünkü Allah’ın koruyucu kalkanı kişinin üzerindedir.

Şeytan hırsından kudurur ama hiçbir kötülük yapamaz, hiçbir konuda başarı sağlaması mümkün değildir, ta ki 7–8 aylık sürede, o kişi ruhunu Allah’a ulaştırsın.

Ruh Allah’a ulaştırdıktan sonra, Allah kişinin üzerindeki koruyucu kalkanı kaldırır. Şeytan korkunç bir imkâna kavuşur. Artık şeytan da nefs de serbesttir. Kalkan kalkınca kişiyi bulunduğu yerden düşürmek için, başka insanlara yaptığı sataşmaların kat kat fazlasını kişinin üzerinizde gerçekleştirir. Bütün gayretiyle, hidayete ermiş olanların hidayetten düşmesine uğraşır. O noktadan sonra kişi çok dikkatli olmak mecburiyetindedir. İnsanlardan belki az bir kısmı bu devrede fıska düşebilir.

5 / MAİDE – 91 İnnemâ yurîduş şeytânu en yûkia beynekumul adâvete vel bagdâe fîl hamri vel meysiri ve yasuddekum an zikrillâhi ve anis salâh(salâti), fe hel entum muntehûn(muntehûne).
Oysa ki şeytan, şarap ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve, sizi Allâh’ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Siz artık (bunlara) son verdiniz mi?

Eğer şeytan o kişiye tesir edebilirse yani, Allah’ın emirlerini vuslata ulaştıktan sonra yapmamaya başlarsa, zikrinin seviyesini korumazsa ve artırmazsa, hizmetlerde tembellik söz konusu olursa o zaman yozlaşma başlar.Bir süre zikirleri aynı seviyede gider, sonra zikirleri giderek düşmeye başlar. Bu düşüştür, bu felâkettir. Nefsinin kalbindeki nurların yok olması, o kişinin tagut tarafından (insan şeytanlar ve cin şeytanlar tarafından) nurdan zulmete götürülmesidir.

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Ruh Allah’a, Allah tarafından ulaştırıldıktan sonra kişi 1. hakkını yitirmiştir. Bu noktadan sonra düşerse şeytan bu noktada o kişiye galip olmuştur. Kişinin yeniden Allah’a ulaşmayı dilemesi; aynı müesseseyi bir defa daha yaşaması lâzımdır.

Böyle bir muhteva içerisinde ardarda 2 defa böyle bir başarısızlığa uğrayan (2 defa hidayetten sonra düşüşü yaşayan) kişi, kalbi mühürlenen kişidir. Bu sebeple hitama ermiştir artık; o kişinin ruhunu Allah’a ulaştırma imkânı mühürlenmiştir, sona ermiştir.

Ruhu Allah’a ulaşan kişinin yapması gereken %51 temizlenen nefsinin yeniden şeytana sığınak olmaması ve nefsin temizleme işleminin %100’e ulaşarak, ahsene dönüştürmesi için zikrini artırarak yoluna devam etmesi ve dünya saadetinin tamamına ulaşması için gayret göstermesidir. Çünkü Allahu Teala bir dilekle kişiyi şeytana kul olmaktan kurtarmış, Kendisine kul ederek dost kılmış, kişinin ruhunu Kendisine ulaştırmış, sözünü yerine getirmiş, kişinin nefsini %51 temizlemiş, dünya saadetini yarı yarıya kişiye hediye etmiş, bununlada kalmamış, ruhu Allah’a ulaşan kişiye 3.kat cenneti vermiş. İşte kişi bu noktada bu hediyelerin şükrü ve hamdinin idraki içinde, azim ve sebatla zikrini artırmak suretiyle aşkla, şevkle yoluna devam ederek, nefsini bütün afetlerden kurtararak Allah’a teslime doğru gitmelidir. Allahu Teala’nın bize bu noktadaki uyarısı Nahl 91’de beyan edilmiş;

16/NAHL-91: Ve evfû bi ahdillâhi izâ ahedtum ve lâ tenkudûl eymâne ba’de tevkîdihâ ve kad cealtumullâhe aleykum kefîlâ(kefîlen), innallâhe ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne).
(Allah ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi teslim etme konusunda) sizinle ahdleştiği zaman Allah’ın ahdini ifa edin (yerine getirin). Onu, sağlamlaştırdıktan (hidayete erdikten ve nefsinizi tezkiye ettikten) sonra yeminleri bozmayın (ruhunuzu Allah’a ulaştırdıktan ve nefsinizi tezkiye ettikten sonra dalâlete düşmeyin). Ve siz, Allah’ı üzerinize kefil kılmıştınız (Allahû Tealâ, sizi hidayete erdirerek, ruhunuzu Kendisine ulaştırarak verdiği sözü, kefaletini yerine getirmişti). Muhakkak ki Allah, sizin ne yaptığınızı bilir.

Ruh Allah’a ulaştıktan sonra kişi daimî zikre ulaşana kadar şeytanla çok ciddî bir mücâdele geçirmek mecburiyetindedir. Bir savaş demek belki daha doğru olur. Allahû Tealâ, kişiye gayreti oranında yardım eder. Kişi kalbindeki %51 nurlanma ile şeytana karşı sıkı bir mücâdele içerisinde olmalıdır; bunun gerçekleşebilmesi bu kişinin zikrini ve hizmetini arttırmasına bağlıdır. Zikir artarsa hizmet artar; hizmet artarsa zikir artar.

Ruhu Allah’a ulaşan kişi iradesini kullanarak azimle, zikirle yoluna devam eder. Bundan sonra şeytan insana musallat olur mu? Hep olur ama tesiri giderek azalır. Fizik vücudun tesliminde şeytanın tesiri artık %9’lara düşmüştür.

Kişinin daimî zikre ulaştığı noktadan itibaren şeytanın onun üzerindeki hâkimiyeti sıfırlanmıştır. Nefsinin tesliminde şeytanın sözleri artık bir vızıltı olur; hiçbir mânâ ifade etmez. Kişi daimî zikre ulaştıktan sonra daima zikredeceği için, nefsin kalbinde onun tesir edebileceği bir saha kalmadığı için kişiye bir şey yapamaz. Daimî zikre ulaştıktan sonra oradan düşmek söz konusu değildir.

Şeytanın en çok kızdıkları irşad makamının sahibi olanlardır. Çünkü onlar yeni bir mürşid olarak devreye girmişlerdir ve bulundukları çevredeki insanları şeytanın çırpınmalarına, gayretlerine rağmen şeytanın elinden devamlı kurtaracaklardır. Şeytan bu sebeple mürşidlere normal insanlardan çok daha fazla kızar.

İblisin, Hac suresinin 52. âyeti gereğince, Allah’ın Velî Resûllerine ve Nebî Resûllerine tesir etmek imkânı yoktur. Allahû Tealâ’nın yardımıyla hiçbir zaman bunu başaramaz. Allahû Tealâ, resûlünün ve nebîsinin, şeytandan tesir almasını mutlak olarak önler, zülmanî tesiri bir anda yok eder.

22/HACC-52: Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin ve lâ nebiyyin illâ izâ temennâ elkaş şeytânu fî umniyyetihî, fe yensehullâhu mâ yulkış şeytânu summe yuhkimullâhu âyâtihî, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Senden önce gönderdiğimiz (hiç)bir resûl ve nebî yoktur ki; (bir şey) temenni ettiği (dilediği) zaman şeytan, onun temenni ettiği şeye, (yalan) ilka etmemiş (ulaştırmamış) olsun. Fakat Allah, şeytanın ilka ettiği şeyi nesheder (kaldırır, yok eder). Sonra Allah, âyetlerini muhkem kılar (sağlamlaştırır). Ve Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir (ilim ve hikmet sahibidir).

Allah’a ulaşmayı dilemeyen insanlar zaten şeytanın yolundadırlar. Bu nedenle şeytan, Allah’ın yolunda olan kişilerle (müridle) diğer insanlardan, çok daha fazla uğraşır.

Birinin elinden kaçmakta olduğunu hisseden şeytan, bütün ustalığını kullanır, bütün imkanlarını seferber eder. Şeytan darbelerini hep sûreti Hak’dan görünüp vurur. Bu yolun yolcusu, yolun tehlikelerle dolu olduğunu bilmelidir. Gerçek bir mürşidin eteğine yapışarak bu tehlikeler bertaraf edilir. Çünkü; Allah’a ulaştıran mürşid Allahu Teala’nın yardımını ve rahmetini alıp müride ileten bir Rabbani vasıtadır.

Şeytanla mücâdelede her yenik düşülen noktada kişi mürşidine ulaşır ve ondan gerekli öğütleri aldıktan sonra o zaman şeytan yenilir, fakat vazgeçmez. Başka bir cepheden yeniden kişiye yüklenecektir. Kişi onu tekrar mürşide ulaştırırsa yine yenilecektir, gene vazgeçmeyecektir ama kişi her seferinde gerekli dersi aldığı için şeytanın kapıları adım adım, teker teker kapanacaktır ve bir gün saldıramayacak bir duruma gelecek. Kişi Allah’ın yollarını öğrendikçe, Allah’ın onun aldatılarına verdiği reel cevapları yerli yerine oturttukça, ona yenilmez olacak. Öyle bir gün gelecek ki şeytan kişi için bir gazoz ağacı olacaktır. Ve kişi sonsuz bir mutluluğu yaşayacak ve ondan evvelki devrelerde kendisine ne kadar yazık ettiğini farkedecek.

İblisle mücadele edilmez zannetmeyelim. Allah hepimizi seviyor, çok seviyor! Allah‘a ulaşmayı dileyip, Allah’ın yoluna girdikten sonra, zikrimize devam ettiğimiz sürece Allah’ın bizi ondan koruduğu bir mahlûktur şeytan. Allah’ın dostları için şeytan bir hiçtir.

İblis, insanları dalâlete düşürmeye çalışırken hep nefsimizi kullanır. İnsanın nefsinin kalbi, %100 afetlerle doludur. Nefsin afetlerinin hepsi, Allah neyi emretmişse onu reddeden, neyi yasaklamışsa onu da mutlaka yapmak isteyen bir hüviyettedir. Şeytan afetlerin hepsine tesir etme imkânına sahip. Nefsimizde mevcut olan 19 afetten herbiri şeytan için bir melce’dir, bir sığınaktır. Fakat, nefsimizi tezkiye ve tasfiye ederek ihlasa ulaştığımız zaman, nefsimizdeki 19 afet tamamen şeytana sığınak olmak vasfından kurtulmuştur.

15/HİCR-39: Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.

15/HİCR-40: İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.

“Allah şüphesiz ki bu dîni nefsinizi İhlâs’a ulaştırmanız için var etti.” Hadis-i şerif

Şeytan kişiye sevdiklerinden yaklaşır, onların nefslerine tesir ederek idlâle düşürmeye çalışır. Yani Sırât-ı Müstakîm (Allah’a ulaştıran yol)dan ayırmaya saptırmaya çalışır. Sonsuz mesafeden insanları görür. İnsanlara fitne verir.

7/A’RÂF-27: Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrece ebeveykum minel cenneti yenziu anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min haysu lâ terevnehum innâ cealneş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı), onların ayıp yerlerinin görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu), sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz şeytanları mü’min olmayanlara dost kıldık.

Görürler ama onların görmeleri Allah’ın koruması altındaysak bize hiç mi hiç tesir etmez. Onu net olarak tanıdığımız zaman kişi için faydalı bir unsur olmaya hemen başlar.

Nasıl faydalı olabilir? Ne yaparsak ?

Onun her söylediğinin tersini yaparsak. 7 vakit namaz kılınması lâzım, o mâni olmaya çalışır. O mâni oldukça kişi diyecek ki: “ Sen bana ‘Namaz kılma!’ diyorsun. Sen bana mâni olamazsın, ben namazımı kılarım. Ben namaz kılarak seni çatlatacağım.” Şeytan kudurur.

Allah’ın bütün emirlerini yerine getirdikçe, meselâ zikir yaptıkça, namaz kıldıkça, oruç tuttukça kudurur. Neden kudurur? Allah yolunda her davranış biçimi şeytanı devamlı huzursuz kılar.

Şeytan ne yapmaya çalışır?

24/NUR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).

Şeytan münkerle emreder. Yani Allah’ın bütün söylediklerini inkâr etmemizi ister. Allahû Tealâ ne diyor? “Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git, kelimeyi şahadet getir, Allah’a ulaşmayı dile ve zikir yap.” Bunların hepsine şiddetle karşı çıkar. Hedefi insanları Allah’ın yolundan ayırmak ve cehenneme ulaştırmak istikametindedir.

Şeytan kıyâmete kadar insanlarla hep uğraşacak. Önden, arkadan, sağdan, soldan devamlı saldırıda bulunacak. Devamlı bir saldırıyla karşı karşıya olacağız.

7/A’RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak’udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi.

7/A’RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.

6/EN’ÂM-112: Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn(yefterûne).
Ve böylece peygamberlerin hepsine, insan ve cin şeytanları düşman kıldık. Onlar, birbirlerine aldatarak güzel (süslü) sözler vahyederler (fısıldarlar). Ve eğer Rabbin dileseydi, onu yapamazlardı. Artık onları ve iftira ettikleri şeyleri terket (bırak).

İnsanlara sözler fısıldar. İnsanlara vahyeder. Bütün insanlarla ömürleri boyunca devamlı konuşur. Bu konuşması iblisi nereye ulaştırır? İblisin bu konuşması; insanlar hakikati bilmedikleri için, insanların iblisin sesini, kendi iç sesleri zannetmesini sağlar. İnsanlara vesvese verir.

7/A’RÂF-20: Fe vesvese lehumuş şeytânu li yubdiye lehumâ mâ vuriye anhumâ min sev’âtihimâ ve kâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecereti illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn(hâlidîne).
Şeytan, onların (o ikisinin) görünmesi ayıp olan ve kendilerinden örtülmüş (gizlenmiş) yerlerinin açığa çıkarılması için onlara vesvese verdi ve sonra da şöyle dedi: “Rabbiniz (ikinizin Rabbi) sadece iki melek olursunuz veya (orada) ebedî kalanlardan olursunuz, diye bu ağaçtan sizin ikinizi menetti (nehyetti).”

20/TÂHÂ-120: Fe vesvese ileyhiş şeytânu kâle yâ âdemu hel edulluke alâ şeceretil huldi ve mulkin lâ yeblâ.
Böylece şeytan, ona vesvese verdi. Dedi ki: “Ey Âdem! Sana, ebedîlik ağacına ve sona ermeyecek bir saltanata, delâlet edeyim mi (ulaşmanı sağlayayım mı)?”

Her an kişinin kendi zihinlerinden geçiyormuş gibi, kendi düşüncesinin sesiymiş gibi bir ses, kişiye bir ömür boyu Allah’ın yasak ettiklerini yapmasını, emrettiklerini de yapmamasını söyleyecektir. Bilmeliyiz ki o, şeytandır. Bu şeytanın bizi tuzağa düşürmek üzere harekete geçtiğini gösterir. Ne zaman aklımızda, iç dünyamızda negatif bir şey geçiyorsa o, şeytanın bizi kullanmak için bizim düşüncemize benzeterek, bize ulaştırdığı düşünceleridir. Hedef gösterir, hepsi negatiftir. Kendi iç sesimizi taklit ederek, bize telkinler verir ve bu telkinlerde ısrarcı olur hiç yılmaz, o telkini kabul ettirene kadar devam eder.

Sadece sükût içinde kalmak, susmak, şeytanın söylediklerini iç dünyamıza atmak ve şeytanın söylediklerini kabullenmek, kişiyi mahveden işte odur. Sessizlik.

Her olay karşısında akla 2 düşünce gelmektedir, biri ruhun, diğeri nefsin telkinidir . Eğer, akla gelen telkin, eyleme koyulduğunda, kişinin kendisi yada başka insanlar, hayvanlar veya Allah ın yarattığı herhangi bir mahluk zarar görüyorsa, bu şeytanın telkinidir. Akla gelen telkinler, düşünmeden hüküm verilmemeli. Şeytan düşünmeden karar vermek için acele ettirir.

Kişi bir şeye karar verdiği zaman şeytan mutlaka bir şeyler karıştırır. Şeytan varılmak istenen hedefin tam zıddı olan delilleri ona ulaştırır. Fikrinden caydırmak ister. Eğer şeytanın ulaştırdığı deliller, kişi tarafından uygun görülürse (o istikamette bir karar vermeye methaldar olsa), bu sefer şeytan onun ilk kararının neden haklı olduğunu gösteren birçok delili ardarda sıralar. Kişiden böylece onu kararsız kılmak suretiyle intikam almak ister.

Maksadı onun kararsız ve iradesinin zayıf olduğunu ispat etmektir. Kişi, hangi şartlar altında olursa olsun kararını tatbik sahasına koymalıdır. Kişi, kararını, devamlı değiştirmek suretiyle şeytanın oyalamasına müsaade etmemelidir.

Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e diyor ki: “Karar verdiğin zaman azmet ve kararından cayma.”

İblis her an insanları kandırmakla meşguldür. İblis, şeytan; zeki bir mahlûktur. Bu zekâsını sadece insanları yoldan çıkarmak istikametinde kullanır. Aklı son derece hızlı bir çalışma temposu içerisinde. Korkunç bir hafızası, korkunç bir konuşma kabiliyeti ve ikna kabiliyeti var. Herkese musallat, herkesin etrafında birkaç tane şeytan her zaman mevcuttur.

Şeytan, insanlara dünya hayatını süslü gösterir. Şeytan, insanları fizik standartlarda onların görebilecekleri, hissedebilecekleri, yaşayacakları bir dünya var olduğu için, insanlar da o dünyanın içinde yaşadıkları için fizik standartlardaki onları cezbeden, onları cehenneme götürecek şeylere doğru sevk eder. Öyleyse böyle bir sevkin tesirinde olan insanlar, Allah’ın kendileri için hazırladığı dünya cennetini de yaşayamazlar, ahiret cennetini de yaşayamazlar. Hayatları bu dünyada da cehennemdir, öbür dünyada da cehennemdir.

Şeytanın tuzaklarından nasıl kurtuluruz?

Kalben Allah’a ulaşmayı dilediğimiz noktada, Allah kişinin şeytanla olan irtibatını keser. 7 furkan ve 12 ihsan vererek kişiyi mürşidine ulaştırır. Tabiyetle 7 nimet vererek 28 basamaklı İslam merdiveninde 22. basamağa ulaştırır ve dünya mutluluğunun %51 ini, ahiret hayatında da 3. kat cenneti verir. Zikrini artıran kişinin mutluluğu gün geçtikçe artar ve şeytanın hilelerini bilerek, o hatalara düşmez.

Rabbimiz, ahdimizi yerine getirerek, şeytana kul olmamamızı bu âyet-i kerîmelerde hatırlatarak gerekli reçeteyi veriyor.

36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Bunun için bir tek dilek yeterlidir;

“Yarabbi! Ben de Sana ait olan ruhumu şu dünya hayatını yaşarken Sana ulaştırmak, sahibi olan Sana teslim etmek istiyorum. Bana da nasip kıl Yarabbi!”

Allahû Tealâ, Allah ile olan ilişkilerimizde herşeyin en güzel olduğu ortamı, hazırlamıştır. Başlangıç O’na aittir. Bize düşen bir dilektir ve Allah bizi, bizim için tayin ettiği mürşide ulaştıracaktır. Hacet namazını kıldığımız zaman mürşidimizi Allah gösterecektir. Tâbiiyetimizle beraber ruhumuzu da vücudumuzdan Allah ayıracaktır ve gök katlarında yaptığı 7 katlık yolculuğun sonunda 7. katta 7 âlemi geçerek, ruhumuz Allah’ın Zat’ına ulaşacaktır.

Öyleyse Allahû Tealâ insanlardan ne istiyor?

İnsanların tam bir mutluluğa ulaşmalarını, 24 saatlik zaman parçasının her gün tamamında o mutluluğu yaşamasını istiyor.

Şeytanın, insanların kâinattaki en büyük düşmanının, bizleri tuzağına düşürmesini istemiyor. İnsan Allah’ın yolunda olmadığı sürece hep o tuzağın içindedir.

Şeytan insanlardan ne istiyor?

Aynı 24 saat içinde mutsuz, huzursuz, sıkıntılı olmalarını. O, insanlara eziyet etmekten, insanları huzursuz etmekten büyük zevk alır.

Eğer insan birilerine kötülük etmeyi, onları üzmeyi, intikam almayı, onlara kötü davranmayı plânlıyorsa, başkalarına haddini bildirmeye kalkarsa, hedefi başkalarını sadece üzmekse, o zaman Allah’ın ülkesinde yaşayamaz, şeytanın ülkesinde yaşar. Hem kişi huzursuz olur, hem de huzursuz etmek istediği insanları huzursuz kılar ve şeytanın ekmeğine yağ sürer. Çünkü o sadece bunu ister. Hep bütün insanların başkalarına kötü davranmaları ve bunun neticesinde de bütün insanların birbirine düşman olmaları, birbirine fenalık için yaşamaları, kötülük etmek için yaşamaları ve bir kötülükler spiralinin giderek yükselmesi, yükselmesi, yükselmesi ve insanların her gün biraz daha mutsuz oluşu. İşte şeytanın istediği şey bu.

Bir taraftan dünya üzerindeki insan ve cin şeytanlar, diğer taraftan iblisin bizatihi kendisi, kişiyi Allah’ın yolunda mutluluğu yaşamaktan hep men etmeye çalışacaktır. Kişi mutsuzsa şeytan bunu başarmış demektir.

Şeytan bizden nefret eder. Üstelik de Allah yolunda kişi ne kadar yükselirse, o kadar çok nefretine muhatap olur.

Allah ise bizi çok seviyor. Allah ile olan ilişkilerimizde, Allah’ın hepimizden istediği şey, mutluluğu en üst boyutlarda yaşamamızdır.

Allah razı olsun.