05-İSLAMIN DÖRDÜNCÜ 7 BASAMAĞI (DETAYLI)

İSLAMIN DÖRDÜNCÜ 7 BASAMAĞI

Kur’ân-ı Kerim’i incelediğimiz zaman, İslam 7 safha ve 4 teslimden oluşur.

1.safha: Allah’a ulaşmayı dilemek (3.basamak)
2.safha: Mürşide tâbî olmak (14.basamak)
3.safha: Ruhun dünya hayatında Allah’a ulaşması (1.teslim)
(21.ve 22.basamaklar)
4.safha: Fizik vücudun (vechin) teslimi (2.teslim)(25.basamak)
5.safha: Nefsin teslimi (3.teslim)(26.basamak)
6.safha: İhlasa, İrşada ulaşmak
7.safha: İradeyi Allah’a teslim etmek (4.teslim)(28.basamağın
4.kademesi)

“Kur’ân-ı Kerim’i bütünüyle ifade eden bir süre var mıdır?” diye bir sual sorulduğunda, bu sualin cevabı; Vel Asr Suresidir.

28 basamaklık bir İslâm merdiveninin bütünü, Vel Asr Suresinin içindedir.

103/ASR-1: Vel asrı.
Asra yemin olsun.

103/ASR-2: İnnel insâne le fî husrin.
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.

103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.

İmam-ı Şafi Hz.leri buyuruyor ki; “Kur’ân-ı Kerim kaybolmaz. Artık böyle bir şey mümkün değil. Ama kaybolmuş olsaydı, o zaman Vel ‘Asr Suresi bütün Kur’ân-ı Kerimi anlatmak için yeterdi”.

  1. basamaktan, 28. basamağa kadar, “ sabrı tavsiye edenlerin“ bölümü bulunmaktadır.

O halde; Kur’an-ı Kerim‘deki açıklamaları ile 28 basamaklı bir dizaynda, dördüncü 7 basamak olan “sabrı tavsiye edenleri“ incelersek;

22.Basamak, Fena makamı; Ruhun Allah’a teslim olması;

Kalpteki nur birikimi %51’i aştığı nokta fena makamıdır. Bu basamakta nefsin kalbindeki fazıllar %51’den %61’e kadar yükselir. Kişi %51’den 61’e kadar fena makamındadır.
Nefsin kalbinde %51 nur birikimi ile bir insanın ruhu Allah’a ulaşır ve bu kişinin ruhu Allah’ın Zat’ında ifna (fena-yok) olur.

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisini Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah), meab (sığınak, melce) olur.

3/AL-İ İMRAN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, kadınların, oğulların, kantar kantar altınların ve gümüşlerin salma (nişaneli) atların, davarların ve ekinlerin sevgisi süslendi (güzel gösterildi). Bunlar, dünya hayatının metaıdır (malıdır). Ve Allah, O’nun (Allah’ın) katında Hüsnül Meab’tır (en güzel sığınaktır).

Bütün sahâbe ruhlarını Allah’a ulaştırmışlar;

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

23.Basamak, Beka makamı;

Kalpteki nur birikimi %61’i aştığı nokta beka makamıdır. Bu basamakta nefsin kalbindeki fazıllar %61’den %71’e kadar yükselir. Kişi %61’den 71’e kadar beka makamındadır.

Ruh, Allah’a dönmüştür. Allah’a döndükten ve Allahû Tealâ’nın Zat’ında yok olduktan sonra Allah o kişinin ruhunu tekrar İndi İlâhi’ye gönderir. Artık o kişi Allahû Tealâ’nın huzurunda boşlukta duran bir altın taht sahibi olur. Bu makamdakiler Allah’ın katında altın tahtlar üzerinde bakî olanlardır.

6/EN’AM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.

24.Basamak, Zühd makamı;

Kalpteki nur birikimi %71’i aştığı nokta zühd makamıdır. Bu basamakta nefsin kalbindeki fazıllar %71’den %81’e kadar yükselir. Kişi %71’den 81’e kadar zühd makamındadır.

Negatif zühdün karşıtı pozitif zühdtür. Bir kişi her gün, günün yarısından daha fazla zikrediyorsa, o Allah ile olan ilişkisinin dünya ile olan ilişkisinden her gün daha fazla olduğunu Allah’a ispat etmiş demektir. Bu sebeple bu kişi Allah’ın katında zahid mertebesindedir. Bir şeye değer vermeyen kişi o şeye karşı zahiddir. Kişi bu basamakta zikirsizliğe karşı zahiddir. Rabbimiz Yusuf suresinin 20. ayeti kerimesinde negatif zühdden bahsediyor.

12/YUSUF-20: Ve şerevhu bi semenin bahsin derâhime ma’dûdeh (ma’dûdetin), ve kânû fîhi minez zâhidîn(zâhidîne).
Ve onu (Yusuf’u), az bir fiyatla, birkaç dirheme sattılar. Çünkü; ona karşı zahidlerden idiler.

33/AHZAB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.

“Ya resulallah! Kıyamet günü Allah katında en üstün dereceye sahip olacak olan kullar kimlerdir? Diye soruldu. Allah’ı çok zikredenlerdir. Buyurdu “ (Hadis-i şerif Tirmizi)

25.Basamak, Muhsinler makamı (fizik vücut teslimi);

Kalpteki nur birikimi %81’i aştığı nokta muhsinler makamıdır. Bu basamakta nefsin kalbindeki fazıllar %81’den %91’e kadar yükselir. Kişi %81’den 91’e kadar muhsinler makamındadır. Bu nur birikimi %91 olduğu an kişinin fizik vücudu Allah’a teslim olur.

Kişinin nefsinin kalbinde daha %9 karanlık (afetler) vardır. %9’luk kısım kapkaranlık olmasına rağmen o kişinin fizik vücudu Allah’ın bütün emirlerini yerine getirir. Yasak ettiği hiçbir fiili kesinlikle işlemez.

4/NİSA-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
O kişiden, vechi (fizik vücudu) dînde daha ahsen kim vardır? O kişi ki; vechini (fizik vücudunu) Allah’a teslim etmiş ve muhsinlerden olmuştur ve hanif olarak Hz. İbrâhîm’in dînine tâbî olmuştur. Ve Allah, Hz. İbrâhîm’i dost ittihaz etmiştir.

36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.

36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.

Sahâbe fizik vücudlarını Allah’a teslim etmişler;

3/AL-İ İMRAN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR’dir (görendir).

Allah’a ulaşmayı dilediği andan itibaren kişi İlm’el yakîndedir, ta ki ruhu Allah’a ulaşsın ve teslim olsun. Kişi 14.basamağa kadar ilmi öğrenir. 14.basamaktan sonra ilmi yaşamaya başlar. 21.basamakta İlm’el yakîn bittikten sonra bir köprü gelir. O köprüye ulaşan kişi fenâfillah makamını geçer. Köprü, fenâfillah makamını, bekâbillah makamını, züht makamını ve muhsinler makamını ihata eder.

Allahu Teala dilerse kişinin 22.basamaktan sonra fenâ, beka, züht veya muhsinler makamında kalp gözünü ve kalp kulağını açabilir, ya da açmayabilir de. Sadece kalp kulağını veya sadece kalp gözünü de açabilir. Eğer kalp kulağını ve kalp gözünü açmışsa bu kişi arif olur. Fakat hikmet sahibi değildir. Hikmet daimi zikirle gelir.

4 makamda İlm’el yakîne değil Ayn’el yakîne yakın bir seyir takip edilir. Neticede Ayn’el yakîne ulaşılır. Daimî zikre ulaşan herkes Ayn’el yakînin sahibi olur.

26.Basamak, Ulul elbab makamı (daimi zikir, nefsin teslimi);

Kalpteki nur birikimi %91’i aştığı an Ulül Elbab makamı başlamıştır. Nefsin kalbi %91’den %100 nura ulaşır. Kalpteki nur birikimi %100′ e ulaştığı an kişi nefsini Allah’a teslim eder.

Burada kişinin kalbi %98 fazl ve %2 rahmet olmak üzere %100 Allah’ın nurlarıyla kaplanmıştır. Zikir gece gündüz devam edeceği için artık zulmani kapının açılması hiç mümkün olmadığı cihetle kalbin içine yeniden karanlıkların girmesi mümkün değildir. Nefsin kalbi tamamen nurlarla aydınlanmış olacaktır. Fazıllar nefsin kalbini işgal etmiştir. 19 afetin hepsi gitmiş, yerine ruhumuzun 19 tane haslet gelip yerleşmiştir. Nefsimizin talebi, ruhumuzun talebiyle aynıdır. Nefsimizdeki 19 afet tamamen şeytana sığınak olmak vasfından kurtulmuştur.

Daimî zikre ulaşan kişi daimî zikirden bir daha düşmez. Nefsinin kalbinde karanlıklar kalmadığı için nefsini Allah’a teslim eder.

4/NİSA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.

3/AL-İ İMRAN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Hiç şüphesiz; göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, elbette ulûl’elbab için nice deliller vardır.

3/AL-İ İMRAN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
O (Ulûl’elbab) ki; (lübblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), onlar ayakta iken, otururken ve yan üstü yatarken (hep) Allah’ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler. (Ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen, bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Seni tesbih (tenzih) ederiz. Bizi, ateşin azabından koru.”

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim bir yere oturur ve orada Allah’ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah’tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah’ı zikretmezse, ona Allah’tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah’ı zikretmezse, Allah’tan ona bir noksanlık vardır.” (Ebû Dâvud, Edeb 31, (4856), 107, (5059); Tirmizî, Daavât 8, (3377)

Nefsini Allah’a teslim eden kişi için Cennet saadetine, dünya saadeti de eklenir. Kişi Zülcenahayn (iki kanatlı) olur. Bütün sahâbe daimi zikre ulaşarak, ulûl’elbab olmuşlar ve nefslerini Allah’a teslim etmişler;

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ’yı her halinde zikrederdi” (Müslim, Hayz 117. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 9; Tirmizî, Daavât 9; İbni Mâce, Tahâret 11.)

Yenamü aynani vela tenamü kalbiy “Benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz.” (Sahih Buhari)

“Alimin uykusu cahilin ibadetinden iyidir.“ Hadis-i şerif

Daimî zikrin sahibi olan kişinin 7 özelliği vardır:
Dört vasıf şartı;
1- Bu kişi daimî zikrin sahibidir.
2- Kalbi %100 pırıl pırıl Allah’ın nurlarıyla doludur. Kalbinde hiç afet yok.
3- Allah onun kalp gözünü mutlaka açar. Allahû Tealâ, kişinin durumuna göre, kalp gözüyle gösterdiği fizik ötesi her şeyi görür.
4- Allah onun kalp kulağını mutlaka açar. Allahû Teâlâ ile konuşur. Allahû Teâlâ’nın söylediklerini işitir.

6/EN’ÂM-75: Ve kezâlike nurî ibrâhîme melekûtes semâvâti vel ardı ve li yekûne minel mûkınîn(mûkınîne).
Ve böylece Biz, İbrâhîm’e onun mûkınîn (yakîn hasıl edenlerden) olması için yerin ve göklerin (semaların) melekûtunu gösteriyoruz (gösteriyorduk).

50/KAF-8: Tebsıraten ve zikrâ li kulli abdin munîbin.
Münib olan (Allah’a yönelen: Allah’a ulaşmayı dileyen) bütün kullarına basiret olsun (onların kalp gözleri açılsın) ve (çok) zikretsinler (daimî zikre ulaşsınlar) diye.

“Her kulun bir yüzünde iki gözü vardır ki onlarla dünyevi olan şeyleri görür, birde kalbinde iki gözü vardır ki onlarla uhravi olan şeyleri görür. Eğer Allah bir kula hayrı dilerse kalbindeki olan gözünü açar onlarla o kuluna gaybı vadettiği şeyleri gösterir. O zaman gaybi olan şeye iman eder.” Hadis-i şerif

Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri:
“Hak dostları,…Haberin bizzat kaynağında bulunmuşlar RAB’LERİNE ULAŞMIŞLARDIR. O (Allah da) kendilerini eğitmiş, arıtmış, kendilerine hikmet ve bilgileri ögretmiş, onları saltanatına muttali kılmış, onlara göklerde ve yerlerde Kendinden başka hükümran olmadığını,….ögretir.” ONLARA KATINDAKİLERİ GÖSTERİR ONLAR DA GÖNÜL VE SIR GÖZLERİ İLE GÖSTERİLENLERİ GÖRÜRLER, bunun neticesinde nazarlarında dünyanın ve dünyanın saltanatının zerre değeri kalmaz.” (Feth’ür-Rabbânî Huzur Sohbetleri 26.sohbet s.182,183 huzur yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)

22/HACC-46: E fe lem yesîrû fîl ardı fe tekûne lehum kulûbun ya’kılûne bihâ ev âzânunyesmeûne bihâ, fe innehâ lâ ta’mal ebsâru ve lâkin ta’mal kulûbulletî fîs sudûr(sudûri).
Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, onunla akıl ettikleri kalpleri ve onunla işittikleri kulakları olsun. Fakat baş gözleri kör olmaz. Lâkin sinelerdeki kalpler kör olur.

Cüneyd-i Bağdadi Hz.;
“Ârif, kendisi sustuğu hâlde içinde Hakk’ın konuştuğu kimsedir”

Ahmet Yesevi Hz.;
” Garip fakir yetimlere kılsen şamdan,
Parçalayıp aziz canın eyle kurban,
Yiyecek bulsan cemil ile kıl sen ihsan,
Haktan işitip bu sözleri dedim işte”

Bu dört vasıf şartı kişiye üç tane de sonuç şartı kazandırır;
1- Ehli ehli tezekkür olmuştur. Allah ile her zaman her konuyu konuşabilir.
2- O kişi ehli hayır olmuştur. Daimî zikrin sahibi olduğu için daima zikretmektedir. Devamlı derecat kazanmaktadır. Hiç derecat kazanmadığı bir nokta yoktur. Hem de daima 1’e 700 kazanacaktır.

2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.

3- Kişi ehli hüküm ve ehli hikmet olmuştur. Âyetlere baktığında o âyet 28 basamağın hangisine tekabül ediyorsa onu derhal görür. Hangi basamağa ait olduğunu hemen söyler. Eğer bu kişi hakem veya hâkim olursa o zaman da mutlaka kararlarını adaletle verecektir. Çünkü mutlaka Allah’tan sorarak neticeye gider. Bu sebeple ehli hükümdür. (Bakara 269, Enbiya 7, Nahl 43, Nisa 59)

2/BAKARA-269: Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbabtan başkası tezekkür edemez.

21/ENBİYA-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler) den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisinde “Cehaletten kurtulmanın yolu ehli zikre sormaktır.“ buyurmaktadır.

Ulül Elbab sahibleri; hayırlarda yarışanlar, daimi zikrin sahipleri ve hikmet sahipleridir. Ulül Elbab hikmetin birinci makamıdır. Kişi Aynel Yakîn’dedir. Ayn’el yakinde olan bu kişiye, yerlerin melekûtu olan cehennemin 7 katı ve zemin kattaki devrin imamının ana dergahı gösterilir. Ulûl’elbab makamında yerlerin melekûtu boyunca kalp 7 kademe müzeyyen olur.

Nefs tasfiyesinin 1. kesimi ulûl’elbab makamında tamamlanır. Nefs hanüz tasfiyenin başlangıcındadır. Nefsin tamamen tasfiyesi ancak manevi kalbin 19 mertebe müzeyyen olmasıyla 28.basamağın 5.kademesinde gerçekleşir.

27.Basamak, İhlas makamı;
Ne zamanki 1. gök katı Allahû Tealâ tarafından o kişinin kalp gözüne gösterilir, Ulûl’Elbâb makamı bitmiş, İhlas makamı başlamıştır. İhlas makamı hikmetin ikinci makamıdır.

Nefsini tezkiye ve tasfiye ederek ihlasa ulaşan kişi nefsindeki 19 afetten kurtulduğu için şeytana sığınak olmaktan kurtulur.

15/HİCR-39: Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.

15/HİCR-40: İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.

 7 mertebe ulûl’elbab makamında yerlerin melekûtu boyunca müzeyyen olan kalp, 7 mertebe de ihlâs makamında göklerin melekûtu gösterilerek 14 kademe müzeyyen olur. 

O kişiye 7 gök katı; 1. gök katındaki açıkta yapılan secde, 2. gök katındaki suvarılma havuzları, 3. gök katındaki iki katlı daha çok köşke benzeyen bir mescid, 4. kattaki Beyt-ül Makdes’in aslı, 5. kattaki Beyt-ül Haram’ın aslı, 6. kattaki sıbgatullah olma mahalli ve 7. kattaki altın giriş kapısı gösterilir.

Ve 7. gök katındaki 7 alem; 1.alem Kader hücreleri, 2.alem Ümmülkitab, 3.alem Kudret denizi, 4.alem Makam-ı Mahmud, 5.alem Divan-ı Salihîn, 6.alem Zikir hücreleri, 7.alem İndi İlâhide’deki huzur namazı, tahtları gösterilir. En son Sidretül Münteha’yı, (İndi İlâhi’deki en yüksek nokta) gördüğünde Allah o kişiyi Tövbe-i Nasuh’a çağırır.

Muhlis olmak üzerimize farzdır.
98/BEYYİNE-5: Ve mâ umirû illâ li ya’budûllâhe muhlisîne lehud dîne hunefâe ve yukîmûs salâte ve yu’tûz zekâte ve zâlike dînul kayyimeh(kayyimeti).
Onlar emrolunmadılar. Sadece hanifler olarak, Allah için dînde halis (nefslerini halis kılmış) kullar olmakla emrolundular. Ve namaz kılmakla ve zekât vermekle emrolundular. İşte kayyum olan dîn budur.
Bütün sahâbe muhlis olmuşlar.

2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (muhlis) (kul)larız.”

“Allah şüphesiz ki bu dini nefsinizi ahsene (ihlasa) ulaştırmanız için var etti” Hadis-i şerif

“İhlâs’a ermişlere ne mutlu, onlar hidayet meşaleleridir.” (İmam Muhammed Bakır (A.S), Biharu’l-Envar, c.52, s.123).

“İyi bilin ki kalp afetlerden salih olmadıkça kişi şerden emin olamaz.” Hadis-i şerif

“Sağlam ve selametli kalp hangi kalptir?-Şüphesiz nefsani hefeslere dayanmayan bir din, riya ve gösterişsiz amel sahibi bir kalp sağlam ve selametli kalptir.” Hadis-i şerif

Bu noktaya gelen kişi halis olmuştur. Bu noktadan sonra (nefsinin kalbi halis olduğu noktada) o kişi irşad olur. İrşad olmak farzdır;

2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).

Sahâbenin kalpleri müzeyyen olmuş ve hepsi irşada ulaşmışlar;

49/HUCURAT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Bilin ki, içinizde Allah’ın resûlü var. Şâyet emirlerin çoğunda size uysaydı lânetlenirdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi, kalplerinizde onu (îmânı) müzeyyen kıldı (fazılları îmân kelimesinin etrafında toplayarak kalbinizi tamamen nurla doldurdu). Size; küfrü, fıskı ve isyanı kerih gösterdi. İşte onlar, irşad olanlardır.

Salâh makamına geçiş, Tövbe-i Nasuh’tur. Kişi Tövbe-i Nasuh ile tövbe ettiği zaman 28.basamağa geçer. Tövbe-i Nasuh ihlasın sonu, salahın kapısıdır.
28.Basamak, Salah makamı;
28.basamakta kişi Salah Makamına ulaşmıştır. Salâh makamında kişinin nefsinin kalbi, 5 mertebe daha müzeyyen olur ve 19 mertebe tezyin tamamlanır.

Burada kişi geri dönüşü olmayan bir tevbe (nasuh tevbesi) ile tevbe eder. Rabbimiz, Tahrim suresinin 8. ayeti kerimesinde bu tevbeyi üzerimize farz kılıyor.

66/TAHRİM-8: Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ (nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes’â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar! Allah’a nasuh tövbesiyle tövbe edin ki; Allah, sizin günahlarınızı örtsün ve sizi, altından nehirler akan cennetlere koysun. O gün Allah, nebîleri ve onlarla birlikte âmenû olanları utandırmayacaktır. (O gün) onlar, nurları önlerinde ve sağlarında olarak yürürler ve (nasuh tövbesini yaptıkları gün): “Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizlere mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir), muhakkak ki; Sen, herşeye kaadirsin.” derler.

Salâh makamı 7 kademeden oluşur.

28-1. Günahların (mürşide ulaştıktan sonra işlenen) örtülmesi
28-2. Salah nurunun sahibi olunması
28-3. Günahların (mürşide ulaştıktan sonra işlenen) sevaba çevrilmesi
28-4. İradeyi Allahu Teala‘ya teslim etmek (4.teslim)
28-5. İrşada memur ve mezun kılınmak
28.6- Kavim Resulleri
28.7- Devrin İmamı (5.teslim:Aklın teslimi)

Salahın 2. kademesinde salâh nuru verilir (Tahrim 8). Başlarının 30 cm. Kadar üstünde, biraz sağ tarafta kalan dairesel bir nurdur.

Önlerindeki nurlardan birisi devrin imamının ruhu başlarının üzerinde olduğu için O’nun salah nurudur. Diğer salah nuru ise kendi başlarına Allah’ın verdiği nurdur. Böylece kişinin 2 nuru olur (salâh nuru ve devrin imamının üzerindeki salâh nuru). Nurun tamamlanması ve üçüncü bir nurun Allahu Teala tarafından verilmesi irşad makamına ulaştığında oluşur.

1.nur: Önlerinde devrin imamının salah nuru (Mü’min 15).
2.nur: Sağında kendi salah nuru (Tahrim 8).
3.nur: İradenin tesliminin ardından, irşada memur ve mezun kılındıktan sonra kişiye kendi ruhu verilerek, başının üzerine 3. nur gelir.

Ruh tayyi mekanı üç nurun sahibi olan kişi için geçerlidir.

“ Yunus Emre Hz.; Hakka aşık olan kişi, akar gözlerinin yaşı, pür nur olur içi dışı, söyler Allah deyu deyu.”

Kişi iradesini salahın 4.kademesinde Allah’a teslim eder. Bir başka ifadeyle Allah onun iradesini teslim alır. Burası kişinin hakka tukatihi takvaya, bi hakkın takvaya ulaştığı yerdir. 28 basamaklık islam merdivenin 7.safhasında iradenin teslimi üzerimize farzdır;

3/AL-İ İMRAN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah’a karşı takva sahibi olun ve ölmeden önce Allah’a teslim olun.

2/BAKARA-132: Ve vassâ bihâ ibrâhîmu benîhi ve ya’kûb(ya’kûbu), yâ beniyye innallâhestafâ lekumud dîne fe lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
İbrâhîm de bunu kendi oğullarına vasiyet etti. Yâkub da: “Ey oğullarım! Muhakkak ki Allah, bu dîni sizin için seçti. Artık siz ölmeyin. Ancak Allah’a teslim olarak (ölün).” dedi.

Beyazıt-ı Bestami Hazretleri: İslâm Tasavvufun Özü
“Kul ubudiyet manası üzere ne zaman amel edici olur? Kendine ait bir iradesi olmadığı zaman. Müminin nefsi yoktur, çünkü o nefsini ve bütünüyle her şeyini Allah’a satmıştır, Allah’a teslim olmuştur.”

İradesini Allah’a teslim eden kişinin zikri, artık zikir olmaktan çıkar ve tesbih adını alır. O kişi tesbihin sahibi olur. Ulul elbab kademesinde henüz zikir kalptedir. Başka organlarımıza geçmemiştir. Bu salah makamına kadar böyle devam eder. Kişi iradesini Allah a teslim ettiğinde daimi zikrin yerini tesbih alır, zira artık külli iradenin kontrolündedir. Külli iradenin kontrolünde vücudunun her zerresi Allah‘ı zikreder, bunun adı tesbihtir.

69/HAKK–52: Fe sebbıh bismi rabbikel azîm(azîmi).
O halde Rabbini “Azîm”(Büyük yüce) ismiyle tesbih et.

87/ A’L–1: Sebbihısme rabbikel a’lâ.
Rabbinin “Âlâ” (yüce) ismini tesbih et.

Salah makamının 5.kademesine ulaşan veli mürşidlere zikri Külli irade yaptırır. Salahın 6. Kademesindeki kavim resullerine, 7. Kademesinde bulunan Vekaleten görevli devrin imamlarına ve Asaleten görevli nebilere (peygamberlere) zikri İlahi irade yaptırır.

40 / MU’MİN – 7:Ellezîne yahmilûnel arşa ve men havlehu yusebbihûne bi hamdi rabbihim ve yu’minûne bihî ve yestagfirûne lillezîne âmenû, rabbenâ vesi’te kulle şey’in rahmeten ve ilmen fagfir lillezîne tâbû vettebeû sebîleke vekıhim azâbel cahîm(cahîmi).
Arşı tutan melekler ve onun etrafındaki kişi (devrin imamı), Rab’lerini hamd ile tesbih ederler ve O’na îmân ederler. Ve âmenû olanlar için (Allah’tan) mağfiret dilerler: “Rabbimiz, Sen herşeyi rahmetle (rahmetinle) ve ilimle (ilminle) kuşattın. Böylece (mürşidin önünde) tövbe edenleri ve senin yoluna (Sıratı Mustakîm’e) tâbî olanları mağfiret et (günahlarını sevaba çevir). Onları cehennem azabından koru!”

 28.5-İrşad makamına tayin (Veli Mürşidler);    
  1. basamağın 5. kademesinde Allahû Tealâ “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle, irşad makamının sahibi kılar. Burası resûllerin dışındaki normal hüviyetteki bütün insanların ulaşabileceği son makamdır. Salahın 5.kademesine ulaşan kişiler teslimlere kesbi olarak (kendi gayretleri sonucu) ulaşırlar. 4 teslimle Allah’a teslim olurlar. İrşad makamına Allahû Tealâ tarafından tayin edilen kişi irşad makamından asla alınmaz. Nefslerini tezkiye ve tasfiye ederek kalpleri 19 mertebe müzeyyen olarak irşad makamına tayin edilenler ma’ruf ile emreder, münkerden (kötülükten) alıkoyarlar.

İrşad makamına ulaşmak üzerimize farzdır;

3/ÂLİ İMRÂN-104: Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Sizden, (insanları) hayra çağıran, ma’ruf (irfan) ile emreden, kötülüklerden alıkoyan (nefslerindeki kötü afetlerden kurtulmalarına yardım eden) bir ümmet (mürşidler) oluşsun. İşte onlar, MUFLİHUN (felâha erenler)un ta kendileridir.

3/AL-İ İMRAN-110: Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne).
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. Ma’ruf ile emreder, münkerden (kötülükten) alıkoyarsınız (nefslerindeki kötü afetlerden kurtulmalarına yardım edersiniz). Allah’a îmân edersiniz. Eğer kitap ehli de îmân etmiş olsaydı kendileri için elbette hayırlı olurdu. Onlardan mü’min olanlar da var ama onların çoğu fasıklardır.

“Kim bana itaat ederse muhakkak ki o; Allah’a itaat etmiştir. Kim bana isyan ederse o; Allah’a isyan etmiştir. Her kim imama, kâmil mürşide veya devrin imamına itaat ederse muhakkak ki; bana itaat etmiş olur. Her kim imama isyan ederse o da bana isyan etmiş olur.” (İbni Mâce, 8.cilt 2589 no’lu hadîs).

Bütün sahâbe irşada memur ve mezun kılınmışlar. Bütün sahâbe, ensara da muhacirîne de tâbî olmuşlar ve hepsi irşad makamının sahibi olmuşlardır.

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan ulûl’elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler): onların bir kısmı muhacirînden (Mekke’den Medine’ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine’deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

“Benim sahâbem gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine tâbî olursanız hidayete erersiniz.” (İbn Abdilber Camiul-ilim; 11.110, İbn Hazm ahkam 4 c. 82.)

“Benim ümmetimin âlimleri (velîleri) Benî İsrail’in peygamberleri gibidir.” (Razi, Tefsir, 8/302; Neysaburi, Tefsir: 1/264; Keşfu’l-Hafa: 2/64.)

Salâh makamı velayetin en üst makamı mutluluğun sonsuz olduğu, Hakkul Yakin’in yaşandığı makamdır.

Hakkul Yakin’in sahipleri; Hazzül Azim‘in (sonsuz saadet, haz, mutluluk), Fevzül Azim’in ( en üst seviyede kurtuluş, Ecrül Azim’in (Allah’ın sonsuz ücreti), Fazlül Azim’in ( sonsuz fazilet) sahibleridir. Gidecekleri yer Adn Cennetleridir. Bu son mertebeye ulaşmış olanlar Allahu Teala‘nın Zat’ını görenlerdir.Allah’u Teala’nın Zat’ını gören kişi Hakk’el yakiyn’in sahibidir.

12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”

50/KAF-37: İnne fî zâlike le zikrâ li men kâne lehu kalbun ev elkâs sem’a ve huve şehîdun.
Muhakkak ki bunda kalpleri olan ve ilka edilenleri işitebilen ve (kalp gözleri ile Allah’a) şahit olan kişiler için mutlaka ibret vardır.

Hz. Ömer r.a. (Marifetname-s.905): “BENİM KALBİM RABBİMİ GÖRMÜŞTÜR.“

Hz. Ali r.a. (Marifetname-s.905); “Müşahede, gözün görmesi değildir, lakin marifet nuru ile kalbin görmesidir, Rabbimi görmeden ibadet etmiyorum.”

Yunus Emre Hz.;
“Can gözü O’nu gördü, Dil Ondan haber verdi.“

Eşref Rumi Hz.;
“Her dem bakarız ol yüze,
Her gün bayram kadir bize.
Biz dostu ayan görürüz,
Düş değil bu görüşümüz.“

Mevlana Hz. Divan-ı Kebir c. II, 773;
“Aklım, fikrim güneşe, aya, yıldızlara benzer. Sayısız kanatlar açtı. Ben göklere yükseldim, ötelere gittim. Kutlulukla, neşeyle manen O‘nun Cemalini, güzel yüzünü gördüm de, o sebeple iki gözüm de dünyayı ve ahireti görmez oldu”

Abdülkadir Geylâni Hz. RİSÂLEİ GAVSİYE;
” Ya Gavsı Âzam dedi Allah
Lebbeyk Rabbi gavs dedim.
Ya Gavsı â’zam hiçbir şeyde zahir olmazdım,
İnsanda zahir oluşum gibi…
Ya Gavsı â‘zam insan sırrımdır ve onun sırrıyım.
Gavs dedi Rabbim Teâla‘yı gördüm ve sordum
Yarabbi aşkın manâsı nedir.
Ya Gavs dedi aşık ol bana, aşık benim ve aşk benim.
Kalbini benden gayrımdan çevir ve fariğ kıl.
Rabbimi gördüm ve miraçtan sordum.”

Salahın 5. kademesinde kalp 19 mertebe müzeyyen olmuş ve kişi, Allah’ın irşad makamına Allahû Tealâ’nın “İrşada memur ve mezun kılındın.” emriyle tayin edilmiştir.

Memur olmak, Allah’tan aldığı emirleri yerine getirmektir. Amir, emredendir; memur, emri alandır. Her an Allah ona devamlı emirler göndereceği için Allah’ın emriyle hareket etmektedir. Bu sebeple memurdur (Allah’ın emirlerini yerine getirmeye.)
Mezun; bu konuda izin sahibi kılınmıştır.
Burası Allahû Tealâ’nın son mertebe olarak insanları tayin ettiği en üstün noktadır. Resûl olmayan, nebî olmayan bütün mürşidler bu noktanın sahibidirler. Resûl olanların, peygamberlerin, Allahû Tealâ’nın katında onlardan daha üstün bir mertebesi vardır.

28.basamak 6.kademe; Kavim Resulleri;

İki nev’i resûl vardır:
1-Peygamber yani nebî resûller
2-Velî resûller.

1-Nebi resuller (peygamber resuller): Allahu Teala’nın nübüvvetle (peygamberlikle) vazifeli kıldığı resullerdir.

2-Veli resuller (peygamber olamayan mürşid resuller, evliya resuller): Allahu Teala’nın risaletle (elçilikle) vazifeli kıldığı resullerdir.

Her kavimde her zaman Allah’ın resulleri mutlaka vardır. Bu resuller nebi resul değil, veli (evliyadan olan) resullerdir. Bu resûller her kavme ardarda, hiç arası kesilmeksizin her zaman parçasında gönderilmekteler. Hiçbir kavim, hiçbir ümmet, hiçbir devrede resûlsüz kalmamıştır.

23/MU’MİNUN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

“Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah (CC) yerine başka birini tayin eder.” (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.)

Ve her kavme kendi lisanıyla açıklasınlar diye, mutlaka o kavimde, o ana lisanı konuşan, Allah’ın âyetlerini onlara tebliğ eden Allah’ın hidayetçi velî resûlleri vardır.

14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.
Kavim resulleri dört teslimle Allah’a teslim olurlar. Rabbimiz, ruh, fizik vücut, nefs ve irade itibarıyla onları teslim alır.

Peygamberler, devrin imamları olan veli resul ve kavim resulleri Rabbimizin özel seçimine tâbidirler, yaratılıştan seçilmektedirler.

28/KASAS-68: Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Ve seçim hakkı onlara ait değildir. Allah Sübhan’dır (münezzehtir) ve (onların) şirk koştukları şeylerden yücedir.

Peygamberlerin, huzur namazının imamlığını vekaleten üstlenen devrin imamı olan veli resulün ve kavim resullerinin risaleti vehbidir. Kendi gayretleriyle teslimlere ulaşmazlar. Allahû Tealâ onları Kendisine teslim alır. 7 safha ve 4 teslimi onlar için vehbî standartlarda gerçekleştirir. Risâlet ve nübüvvet vehbîdir. Velî resûl de, velî mürşid de velîdir. Fakat velî mürşid, kesbî olarak o noktaya ulaşır. Peygamberler, vekaleten devrin imamı veli resul ve kavim resullerinin dışındaki kişiler (salahın 5.kademesindekiler) teslimlere kesbi olarak ulaşırlar. Yani kendi gayretleri (çalışmaları) sonucunda teslimlere ulaşırlar.

’’Alimler (vehbi olarak irşadla vazifeli devrin imamı ve kavim resulleri) insanlarla Rabb’leri arasında elçidirler.’’ Hadis-i Şerif

28.basamak 7.kademe; Devrin İmamı (5.teslim:Aklın Teslimi)

İnsan ile Allah arasındaki 28. basamağın 7.kademesi Allah’ın en üst rızasına kavuşulan mertebedir. Bu rıza ‘‘tasarruf rızası‘‘dır. Her devirde sadece bir kişi bu rızaya ulaşır. Salahın en üst mertebesi olan tasarruf sadece devrin imamına aittir.

Peygamberlerin olduğu devirlerde, peygamberler, Allah’ın emriyle insanları Allah’a ulaştıran (hidayete erdiren) devrin imamlarıdırlar.

21/ENBİYA-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.

Peygamberlerin olmadığı devirlerde, veli resullerin içinden, Allah’ın tayin ettiği devrin imam‘ı, Allah’ın emriyle insanları Allah’a ulaştıran (hidayete erdiren) Vekaleten görevli imamdır.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

Bütün nebîler tasarruf rızasının sahibidirler. Bütün nebîler, asâleten devrin imamıdırlar. Ama her dönemde Allah’ın nebîleri yoktur. Nebîlerin olmadığı fetret dönemlerinde velî resûller arasında Allah’ın seçtiği, vekâleten atadığı devrin imamı vardır. O da Allah’ın tasarrufundadır.

3/ÂLİ İMRÂN-179: Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun).
Allah, habis olanı (kötüyü), temiz olandan (mü’min olanı, mü’min gözükenden) ayırıncaya kadar mü’minleri, sizin bulunduğunuz hâl üzere (mü’min olanla mü’min gözükenin bir arada olduğu bir durumda) terk edecek değildir. Ve Allah sizi gayba muttali edecek (gaybı bildirecek) değildir. Ve lâkin Allah, resûllerinden dilediği kimseyi seçer (gaybı o resûlüne bildirir). O halde, Allah’a ve O’nun resûllerine îmân edin. Ve eğer âmenû olur ve takva sahibi olursanız, o zaman sizin için “Büyük Ecir” vardır.

Huzur namazının imamlığı (imamet) mutlaka dünya üzerinde yaşamakta olan insanlar tarafından gerçekleştirilir. Huzur namazının imamlığı Allahû Tealâ’nın indinde bir görevdir. Hiçbir devirde huzur namazı imamsız kalmaz.

Kim huzur namazının imamlığına tayin edilmişse, o tasarruf rızasının sahibidir. Tasarruf rızasına sadece her devirde bir tek resûl ulaşır. O da ya bir peygamber resûldür ya da velî resûldür. Huzur namazının imamıdır.

20/TÂHÂ-109: Yevme izin lâ tenfauş şefâatu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen).
İzin günü, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez.

Allahû Teâlâ, Peygamberlerin olmadığı dönemlerde, kavim resûllerinin arasından devrin imamı olarak seçtiği kişileri daha ötelere geçirterek onların akıllarını da teslim alır.

Devrin imamı olan nebi resuller ve devrin imamı olan veli resuller 5 teslimle Allah’a teslim olurlar. Ruhlarını, fizik vücutlarını, nefslerini, iradelerini ve akıllarını Allah’ın teslim aldığı kişilerdir.

Tasarrufta olan devrin imamı aklın tesliminden önce iradesini Allah’a teslim etmiştir. Bu nedenle Allah’ın tasarrufunda olan kişinin iradesi yoktur, kendi iradesiyle konuşamaz, kendi iradesiyle bir şey yapamaz. Seçim hakkı yoktur bu sebeple sorumlulukları da yoktur. Kendilerine ne bir menfaat sağlayabilirler, ne de bir zarar verebilirler. Çünkü onlar, tasarruf altındadırlar.

72/CİNN-21: Kul innî lâ emliku lekum darren ve lâ raşedâ(raşeden).
De ki: “Muhakkak ki ben, size bir zarar verme ve sizi irşad etme gücüne malik (sahip) değilim.”

7/A’RÂF-188: Kul lâ emliku li nefsî nef’an ve lâ darran illâ mâşaallâh(mâşaallâhu), ve lev kuntu a’lemul gaybe lesteksertu minel hayri ve mâ messeniyes sûu in ene illâ nezîrun ve beşîrun li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
De ki: “Allah’ın dilemesi hariç, ben kendime fayda veya zarar verecek güce malik değilim. Eğer ben gaybı bilseydim, hayrı mutlaka çoğaltırdım, bana bir kötülük dokunmazdı. Ben ancak mü’min olan kavim için bir nezir (uyaran) ve müjdeleyiciyim.

İnsanlar irşad yoluna kendi talepleriyle girmektedirler ve Rabbimiz, ruh, fizik vücut, nefs ve irade itibarıyla onları teslim alır ve mürşid olurlar.
İradesini Allah’a teslim eden kişi irşad makamının sahibi olmuştur. İradesi Allah’a bağlıdır. Allah söyler o yapar. Emri alır, yerine getirir. Emri yerine getirirken kendi aklını kullanır. Aklı fizik vücuduna kumanda eder. Kendi aklının fizik vücuduna kumanda etmesiyle emri yerine getirir. Allah emir verir kişi kendi aklıyla Allah’ın emrini fizik vücuduna yaptırır. Allah’tan aldığı sözleri tekrar eder. Aklı onları söyletir kendisine.
Salahın 7.kademesinde tasarrufta olan devrin imamı olan kişi için, aklı ona bir şey söyletmez. Allah yaptırır, Allah konuşturur. Her söylediği vahiydir. Aklı fizik vücuduna kumanda etmez.
Allah‘ın tasarrufunda olan kişiye Allah hakimdir. İradenin tesliminden sonra aklınıda Allah’a teslim etmiştir. Bu nedenle aklını kullanamaz. Ona kumanda eden bizatihi Allah’tır. Allah onun vücudunu kullanır.
8/ENFÂL-17: Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).
Onları siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Ve Allah, mü’minleri Kendisinden ahsen belâ ile imtihan eder. Muhakkak ki Allah, işitendir ve bilendir.

“Kulum bana nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum.” (K [2] Buhârî, Rikak 38).

‘‘O ne derse ben yaparım, Ben ne dersem O yapar.‘‘ Yunus Emre Hz.

”Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Yunus Emre Hz.

”Bana bende demen, ben bende değilem, bir ben vardır benden içeru.” Yunus Emre

”Sen bensen, bende sensem. Ya nicedir bu ayrılık.” Mevlana Hz.
“Ben bu devrin Ahmed’iyim.” Mevlana Hz.

  1. basamaktan, 28. basamağa kadar, “ sabrı tavsiye edenleri “ incelediğimizde;

Daimî zikre ulaşan kişinin nefsinin kalbinde bütün afetler temizlenmiştir. Bir afet olan sabırsızlık afeti de temizlenmiştir. Kişi artık sabırlı bir insandır. Çünkü nefsinin kalbindeki sabırsızlık afeti bütünüyle yok oldu. Fakat burada bitmiyor. Nefsinin kalbinin daha 19 mertebe müzeyyen olması gerekir. 7 mertebe yerlerin melekûtu gösterildiği zaman, ulûl’elbab makamında, 7 mertebe göklerin melekûtu gösterildiği zaman ihlâs makamında, 5 mertebe de salâh makamında nefsinin kalbinin müzeyyen olması lâzım. Afetlerden temizlendikten sonra, 19 mertebe, bir insanın kalbi müzeyyen olduğu zaman, ancak insan sabrın sahibi olur.

Sabır afetinin yok olması başka şeydir, sabrın sahibi olmak başka şeydir. Artık kişi iradesini Allah’a teslim edip başkalarına da sabrı tavsiye etme seviyesine gelen birisidir.

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

28 basamaklık bir İslâm merdiveninin bütününü anlatan Vel Asr Suresinin 4. bölümü inşaallah burada sona erdi.

28 basamaklık islam merdiveni, insanların âmenû olmaları, Allah’a ulaşmayı dilemeleri, sonra nefs tezkiyesi yapmaları (amilüssalihat yapmaları), sonra ruhlarını Allah’a ulaştırıp Hakk’a ulaştırıp Hakk’ı tavsiye etmeleri, ruhun teslimi, ondan sonra da fizik vücudun teslimi, nefsin teslimi, muhlis olmak ve nihayet iradenin teslimiyle tamamlandı.

Vel Asr Suresinin bütün muhtevası Kur’ân’a göre farzdır. Vel Asr Suresi Kur’ân’ın ruhudur.

28 basamaklık bir islam merdiveninde, kainatın ezeli ve ebedi dini olan Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin 7 safhası ve 4 teslimi, hepsi de farzdır. Bütün sahâbe 7 safhanın 7’sini de yaşamışlardır. Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir.

İslâm ruhun, vechin, nefsin ve iradenin teslimidir. 28 basamaklık bir islam merdiveninde 7 safha bu 4 teslimi içerir. İslâm dediğimiz zaman Allah’a ulaşmayı dilemekten, iradenin teslimine kadar 7 safhayı içeren bir bütünü görmekteyiz.
Allah razı olsun.