7-RUHUN ALLAH’A İKİ DEFA ULAŞMASI

RUHUN ALLAH’A İKİ DEFA ULAŞMASI
 
Konumuz; Allah’a iki defa ulaşmak.

Allah’a iki defa mı ulaşılır? Evet, iki defa ulaşılır. İnsan ruhu eğer o kişi hayattayken Allah’a ulaşmışsa, bu 1. ulaşmadır. Ölümden sonra da mutlaka 2. defa ulaşma olacaktır. İyi ama ruhumuz zaten Allah’ta, nasıl olur? Azrail (A.S) ve O’nun adamları, melekler, ölüm melekleri görevlerini yapabilsinler diye.

Evvelâ gök katları üzerinde engeller olduğunu bilin. Allahû Tealâ diyor ki:

7/A’RÂF-40: İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne).
Muhakkak ki âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara kibirlenenler; onlara gök kapıları açılmaz (ruhlarını hayatta iken Allah’a ulaştıramazlar). Deve (veya urgan) iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler. Mücrimleri (suçluları) işte böyle cezalandırırız.

Allahû Tealâ diyor ki: “Allah’ın âyetleri ve resûlleri ile alay edenlere gök kapıları açılmaz.” Bu kilitleri açacak olan iki tane faktör vardır:
1- Ölüm melekleri. Anahtar onlarda vardır.
2- Vücudun içinde bir esir olan, bir köle, bir rehine olan nefs.

Fizik vücudunuz uykuya dalmadıkça, bayılmadıkça, ölmedikçe; nefs, vücudunuzu terk edemez. Terk edebilmesi için mutlaka bunlardan bir tanesinin tahakkuk etmesi lâzımdır. Uykuya girmek, bayılmak veya ölüm… Bunlardan hiçbiri yoksa, nefsiniz asla fizik vücudunuzu terk edemez.
Konumuz: Allah’a geri dönüş. Nasıl yaratıldık? Fizik vücudumuz yaratılmıştır. Nefsimiz dizayn edilmiştir, sevva edilmiştir. Ruhumuzsa üfürülmüştür. 3 ayrı fiil söz konusudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.

Fizik vücudumuz halk edilmiş, yaratılmıştır. Nefsimiz sevva edilmiş, ruhumuzsa üfürülmüştür. 3 ayrı ceset 3 ayrı hüviyette vücuda gelmiştir. Peki bu 3 tane vücudumuzun muhtevası nedir? 3’ü de birbirinden farklı yaratıklardır. Hepsi yaratılmıştır ama birisi sevva edilerek oluşmuş, diğeri sadece yaratılmış, üçüncüsü de üfürülmüştür. Allahû Tealâ üfürdüğü ruhun bir emanet olduğunu ifade etmektedir.

33/AHZÂB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.

Emanet nedir? Ruhumuz. Bu emaneti yüklenen bir fizik vücut var, emaneti yüklenen bir nefs var. Bir üçlüden bahsediyoruz. Bu üçlünün mekân hüviyetinde olanı fizik vücudumuzdur. Fizik vücudumuz bir mekândır. Nefsimiz de ruhumuz da bu mekânın misafirleridir. İçindekilerdir. Ne yapmamız lâzım? Allahû Tealâ tam 12 tane âyetle ruhumuzun ölmeden evvel Allah’a dönmesini, Allah’a ulaşmayı dilemesini ve Allah’a dönmesini üzerimize farz kılmıştır. Buyuruyor ki:

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

Allahû Tealâ burada 4 teslimi de ifade etmektedir. Ruhun, vechin, nefsin, iradenin teslimi. Konumuz, ruhumuzu Allah’a teslim etmek.

Allah’a yönelmek farz mıdır? Farzdır. Bu âyette yönelmek farzdır. Peki ruhu Allah’a ulaştırmak farz mıdır? Farzdır. Allahû Tealâ burada genel bir teslim hüviyetini vermektedir. Ruhun da vechin de nefsin de Allah’a teslimi. Daha ötesi iradenin de Allah’a teslimi. “Allah’a teslim edin.” dediğine göre, bu bir bütün ihtiva eder.
Müslüman kelimesinin gerçek anlamı; ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslim edildiğini ispat eden bir hüviyettir. Müslüman odur ki; ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmiştir ve müslüman olmak şerefini kazanmıştır.
İslâm olmak demek, teslim olmak demektir. Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmeyi gerektirir. Zumer-54’te Allahû Tealâ bunu ifade etmektedir. Âyet, 4 teslimi de içerir. Allah’a ulaşmayı dilemeyi de ayrıca içerir. Allahû Tealâ bir başka âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

“Allah’a ulaşmayı dile.” Bu bir emirdir. Ve üzerimize farzdır.

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi’ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.

Allah’ın ismi ile zikredeceğiz. Ve herşeyden kesilerek Allah’a ulaşacağız. Öyleyse Allah’a ulaşmak söz konusudur. Ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşması…

51/ZÂRİYÂT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah’a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O’ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.

Firar, kaçmak ve bir başka yere sığınmaktır. Bulunduğu yerden bir başka yere sığınmak.

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed’û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat’ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.

Selâm kelimesi de teslim kelimesi de aynı kökten; silm kökünden gelir. Sim, lâm ve mim.
Allahû Tealâ’nın Zat’ı teslim yurdudur. Meabdır, sığınaktır. Sığınağa sığınılır, teslim olunur. Sığınağa iltica edilir. Ve böyle olan, ruhunu Allah’a ulaştıran insanlar için Allahû Tealâ evvab ismini kullanmaktadır. Evvab, meaba sığınmış demektir. Allah’ın Zat’ı meabtır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, “kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan” şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O’nun katındaki en güzel sığınaktır.

“Yemin olsun ki Allah, Allah’ın katındaki en güzel meabtır, sığınaktır“ diyor. Ahsen sığınak.”

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

Yunus Suresinin 25. âyet-i kerimesinde de Allahû Tealâ “Vallâhu yed’û ilâ dâris selâm(selâmi)” demekle, selâm yurduna yani ulaşmamız lâzımgelen meaba davet eder. Teslim yurduna davet eder. Ve sonra da diyor ki: “Allah dilediğini Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.”

Sıratı Mustakîm nereye ulaştırır? Sıratı Mustakîm de Allah’a ulaştırır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah’a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenleri) ve O’na (Allah’a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır)

Allah kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır. Sıratı Mustakîm de kişiyi Allah’a ulaştırır.

31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.

Dikkat edersek, birinde ulaşma, yönelmeden bahsedilmektedir. Ulaşmanın başlangıç noktası Allah’a yönelmek, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Ama Allah’a ulaşmayı dileyen kişi mutlaka Sıratı Mustakîm’e ulaştırılır. Çünkü Allahû Tealâ: “Sen de onun yoluna tâbî ol.” diyor. Burada yönelen mutlaka bir yola ulaşacak mânâsı vardır.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Allahû Tealâ burada mutlak olarak bir ulaşmadan bahsetmektedir.

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, iyi işiten ve en iyi görendir.

Burada emanetin sahibi tekil, emanetler ise çoğul olarak kullanılmıştır. Emanetler çoktur. Ruh, nefs, vech ve irade birer emanettir. O emanetlerin sahibi ise Allah’tır. O emanetleri mutlaka bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaştırarak teslim etmemiz veya Allah’ın bütün emirlerine itaat eden bir hüviyete getirip teslim etmemiz Allah’ın temel emridir.
Burada bir yere varıyoruz. Vardığımız noktada iki tür teslim söz konusudur. Ruhun tesliminde ruhumuz vücudumuzdan ayrılır. Ait olduğu yere, emanetin sahibinin Zat’ına, Allah’ın Zat’ına ulaşır. Allah’ın Zat’ında yok olur. Bu bir emir midir? Evet. Kur’ân-ı Kerim, ruhun Allah’a ulaşmasının Allahû Tealâ tarafından bize emredildiğini kesinleştirmektedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

13/RA’D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

Türkiye’de, şu anda piyasada satılmakta olan 23 tane Kur’ân tefsiri bulunmaktadır. Bunların hepsinde de bu âyetin gerçek mânâsı özellikle yok edilmiştir. Kur’ân-ı Kerim tefsircileri bu müesseseyi yok etmişlerdir.

“Vellezîne: ve onlar.
Yasılûne: ulaştırırlar, vasıl ederler. (Vuslat, visal, visale. Hepsi aynı kökten gelir.)
mâ: şey
emerallâhu: Allah’ın emrettiği şeyi.
bihî; O’na, Kendisine.”

“Ve onlar Allah’ın Kendisine ulaştırılmasını emrettiği şeyi O’na (Allah’a) ulaştırırlar.”

Allahû Tealâ hep aynı şeyi istemektedir. Ruhumuzun ölmeden evvel Allah’a dönmesi, emanetin sahibine teslimi. Buyuruyor ki: “Onlar emanetlerine riayet ederler.” Emanetlerine riayet eden insanlar ruh emanetine riayet etmişlerse, onu mutlaka Allah’a ulaştıranlardır. Allah’ın daveti iki tanedir.

Allah’a ulaşmayı dilemeye davet.
Allah’a ulaşmaya davet.

  1. daveti gerçekleştiremeyen insan, 2. daveti gerçekleştiremez. Çünkü Allah ona geçit vermez. Allah’a ulaşmayı dilemek 1. davete icabettir. 1. davet Allah’a ulaşmayı dileme davetidir. Ancak bu daveti gerçekleştirenler Allah’tan furkan alırlar. Furkan alabilenler 2. davete icabet edebilirler. Ve zaten günahları da örtülmüştür. Gidecekleri yer cennettir. Ama Allahû Tealâ’nın sözü vardır: Kim Kendisine ulaşmayı dilerse, onu mutlaka Kendisine ulaştıracaktır. Böyle bir noktada Allahû Tealâ bunu gerçekleştirir. O kişinin ruhunu Kendisine ulaştırır. Ayetler hep aynı şeyi söylemektedir: Kişinin ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilemesi ve Allah’a ulaşması. Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin takva sahibi olduğunu ifade etmektedir.

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.

Âmenû olmak; Allah’a ulaşmayı dilemektir. Munîb olmak, yunîb olmak, enâbe kelimesi hepsi yönelmeyi, Allah’a ulaşmayı dilemeyi ifade eder. Allahû Tealâ birçok âyet-i kerimede bütün insanların önce Allah’a ulaşmayı dilemelerini sonra da Allah’a ulaşmalarını üzerimize farz kılmıştır.
Ruh Allah’a ulaşarak teslim olur. Fizik vücut, Allah’ın bütün emirlerini gerçekleştirerek yasak ettiği bütün emirleri işlemeyerek Allah’a teslim olur. Nefs de aynı statüde teslim olur. Allah’ın bütün emirlerini yerine getirerek, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyerek. Ya irade? İrade bütün bunlardan sonra karşısında negatif hiçbir güç kalmadığı için fonksiyonu bir hüküm ifade etmeyecektir. Olsa da olmasa da o fizik vücut, o nefs ve o irade Allah’ın dizaynına uygun hareket edecektir.
Nefsin kalbinde hiç afet kalmayıp nefsin kalbi 19 mertebe müzeyyen olunca, iradenin fonksiyonu sıfırlanmıştır. Ve kişi o noktaya kadar ehli zikirken, ehli tezekkürken, zikir ehliyken yani daimî zikrin sahibi iken, o noktadan sonra tespih ehli olur. Yani kendi iradesi ile değil, İlâhi İrade ile zikretmeye başlar. Küllî İrade ile zikretmeye başlar. Artık kendi iradesinin dışında o sonsuz bir ilmin, sonsuz bir zikrin sahibidir.

Ruhun Allah’a 2 defa ulaşması söz konusudur. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

Ruh Allah’a mülâki olmuştur. Bir defa daha rücû etmek nasıl olacak? İşte ikincisi ölümden sonra ruhu Allah’a ulaştırmaktır. Burada rücû kelimesi ile anlatılmıştır. Allahû Tealâ geri dönüş için başka kelimeler de kullanabilir. Burada iki ulaşmayı da Allahû Tealâ zikretmiştir. Bu âyette sadece ruhumuzun Allah’a ulaşması değil, ruhumuz Allah’a ulaştıktan sonra öldüğümüz taktirde tekrar Allah’a dönüşünün de söz konusu olduğu ispat edilmektedir.
Gördük ki ruhumuzu Allah’a ulaştırmayı dilemek de farz, ruhumuzu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmak da farzdır. Ölümden sonra bizim elimizde bir şey yoktur. Ruhumuz otomatik olarak Allah’a götürülecektir. Ne demiştik? Allah’ın âyetleri ile ve Allah’ın resûlleri ile alay edenlere gök kapılarının açılması mümkün değildir Onların cezası budur. Allahû Tealâ onlara gök kapılarını açmaz. Yani bu kişiler Allah’a ulaşmayı dilememişlerdir. Onların ruhlarının vücutlarından ayrılıp da gök kapılarını açması mümkün değildir.
Ruh vücuttan her an ayrılabilir. Ama vücudu terk edip de Allah’a kendi başına ulaşamaz. Nefs ile ruh arasındaki ilişki ruhu Allah’a ulaştırabilir. Nefsin tezkiyesi gerekir. 7 kademede %7’lik aklanmayı kim sağlayabilirse, başlangıçta aldığı %2 rahmet nuru ile beraber bu %7 x 7 = 49. %49’luk fazl birikimi, nefsinin kalbinde %51’lik nur birikimini ifade eder. Kimin nefsinin kalbinde %51’lik nur birikimi olmuşsa, sadece onun ruhu ölmeden evvel Allah’a ulaşabilir. Ve ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı dilemesi, bütün insanların üzerine farzdır. Daha kesin netice; Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin ruhu hiçbir zaman Allah’a ulaşamaz. O kişinin cehennemden kurtulması da mümkün değildir. Yani Kur’ân’ın olmazsa olmaz şartı; ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşması konusunda kişinin Allah’tan yapacağı taleptir. Böyle bir talep yoksa kişinin gideceği yer cehennemdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Allah’a ulaşmak temel faktördür. Ruhumuzun ölmeden Allah’a ulaşması Allah’ın üzerimize 12 defa farz kıldığı bir vetiredir. Mutlak olarak ruhumuzun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasını ister. Hem ulaşmayı farz kılmış hem de özellikle Allah’a ulaşmayı dilemeyi farz kılmıştır. Allah’a ulaşmayı dilemedikçe bir kişinin ruhu hiçbir zaman Allah’a ulaşamaz. Ama Allah’a ulaşmayı dileyen herkes için cehennem olayı bitmiştir. O kişi mutlaka Allah’ın cennetine girecektir.

Şimdi 14 asır geriye gidelim. Peygamber Efendimiz (S.A.V), sahâbeye buyuruyor ki: “Ey Sahâbe! Ölmeden evvel ölün ki Allah size 700 kat ihsan etsin.” Acaba Peygamber Efendimiz (S.A.V) bu ifadesiyle ne demek istemektedir? Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişi öldüğünde, o kişinin nefsi de ruhu da fizik vücudundadır. Ölüm melekleri gelir. Kontağı kapatır. Ruhun da nefsin de mekânı olan fizik vücudumuzda yaklaşık olarak 70 trilyon hücre vardır. Bu 70 trilyon hücrenin herbirinde mitekondriler vardır. Bu mitekondriler elektrik üretirler.
Azrail (A.S) veya ölüm melekleri gelip kontağı kapatırlar. Yani vücut artık mitekondrilerin elektrik üretmesine müsait değildir. Kontak kapanmıştır. Elektrik enerjisi yoktur. Yoksa ne olur? Bütün işlevleri durur. Çünkü vücutta ne kadar işlev varsa işlevlerin hepsi elektrik enerjisine bağlıdır. Elektrik enerjisi yoksa beyinden başlayan bir ölüm söz konusu olur. Herşeyden evvel, beyine oksijen gitmez ve beyin ölür. Ondan sonra bütün vücuda ölüm yayılır. Kişi ölür.
Bu kişi ölmeden evvel, fizik vücudunun sahip olduğu bir elektronik manyetik alan vardır. Bu mitekondrilerden elde edilen elektrik ile vücut, manyetik alanları oluşturur. Bir kutbu nefsi, bir kutbu ile ruhu kendisine çeker. Bu nefsi ve ruhunu kendisine çeken fizik vücut, elektrik enerjisi üretemez hale geldiğinde çekim alanları birdenbire sona erer. Ve ruh da nefs de ne olduklarını anlayamadan kendilerini dışarıda bulurlar. Artık vücut onları kabul etmez. Çünkü artık manyetik alan yoktur. Nefs de ruh da fizik vücudun içine giremezler.
Ruhumuz sağ tarafta, nefsimiz sol tarafta yerden omuzlarımızdan yaklaşık 1 metre yukarıda yerlerini alırlar. Ölüm melekleri gelmişlerdir. Ruhu Allah’a götürmekle vazifelidirler. Fizik vücut öldü, toprağın içine girecektir. Nefs, berzah âlemine gidecektir. Ama ruh mutlaka Allah’a geri dönecektir. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhellezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum. İlâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allâh’adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.

Allahû Tealâ ne zaman “cemian” kelimesini kullanmışsa, herkesin Allah’a geri dönüşü söz konusudur. Bu, ölümle Allahû Tealâ’ya geri dönüştür. İşte Maide Suresinin 105. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bunu ifade etmektedir. Ölümle beraber kabir söz konusu olduğunda, kişinin bütün hayatı kendisine gösterilecek ve hata yaptığı yerlerde, kabir azabı söz konusu olacaktır. Güzellikleri işlediği zaman da kişi kabirde mutluluğu yaşayacaktır. Hem mutluluğu hem de azabı yaşaması söz konusudur. Kişinin kazandığı dereceler kaybettiği derecelerden fazla ise gideceği yer Allah’ın cennetidir. Kaybettiği dereceler fazla ise, cehenneme gidecektir. Allahû Tealâ onun için bütün insanların Allah’a ulaşmayı dilemelerini istemektedir.
Ne oldu? Bu kişi Allah’a ruhunu ulaştırmadan evvel öldü. Öldüğü zaman ruhu fizik vücudun içindedir. Ruh fizik vücuttan otomatik olarak ayrılır. Artık içeri girmesi mümkün değildir. Sağ omuzun üzerinde yerini alır. Ölüm melekleri ruhu beraberlerine alırlar. 1. gök katının kapısını açarlar. Sonra sırasıyla bütün gök katlarının kapılarını açarlar. 7 tane gök katını aşarak Allah’ın 7. gök katına çıkarlar. 7. gök katında soldan sağa 7 tane âlemden geçerek Sidretül Münteha’ya kadar ruhla birlikte giderler. Sidretül Münteha’da ruhu terk etmek mecburiyetindedirler. Çünkü normal statüde melekler yokluğa geçemezler. Geçen var mıdır? Evet! Cebrail (A.S). Burada ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasından bahsetmiyoruz. Bu bahsettiğimiz olayda fizik vücut ölür ve ruh, ölüm melekleri tarafından Allah’a götürülür. Çünkü göklerin anahtarları ölüm meleklerinde vardır. Ruh, tek başına asla oraya ulaşamaz.

Peki ama o zaman vuslat nedir? Ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasıdır. Orada ruh tek başına değildir. Sağ kanat velîsi, sol kanat velîsi vardır. Ve Allah’a ulaşmadan evvelki son kademede devrin imamı ile beraber Peygamber Efendimiz (S.A.V) vardır. Yalnız değillerdir. Yeter mi? Hayır, yetmez. Aynı zamanda fizik vücudun içinde bir rehine olan nefsin gök katlarını açabilme yeteneği vardır. Ölümle beraber Allah’a ulaşmayı gördük. Bu, Bakara Suresinin 46. âyet-i kerimesinde “rücû” olarak adlandırılmıştır. Ölümden sonra mutlaka o kişinin Rabbine geri döneceğine dair inancı söz konusudur.

Ya ölmeden evvel Allah’a ulaşmak? Bu, Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişinin yapabileceği bir şeydir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah derhal bu talebi işitir, bilir ve görür. Görür, görmez kişiye Rahmân esması ile tecelli eder. Bu tecelli 7 tane furkanı oluşturur. Gözlerdeki, kulaklardaki, kalpteki engeller alınır. Görme, işitme ve idrak etme hassaları da alınır. Ve kalpten alınan ekinnetin yerine ihbat konulur.
Böylece o Allah’a ulaşmayı dileyen bu kişi, görme sahasında da işitme sahasında da idrak sahasında da furkanların, doğruyu yanlıştan ayırabilme özeliklerinin sahibi olur. Bunları yaparken Allahû Tealâ o kişinin Allah’ın cennetine gitmesi için gerekli şartları hazırlar. 5-6 dakikalık bir zaman içerisinde bu işlemlerin hepsi tamamlanır. 7 tane furkan verilirken, herbirinde Allahû Tealâ o kişinin günahlarını örter. Netice günahların tamamen örtüldüğü bir noktaya ulaşmayı ifade eder.
Günahlar tamamen örtülmüştür. Ve ruh Allah’a ulaşmak için hazırdır. Ama fizik vücudu henüz terk edemez. Ne olması lâzımdır? Kişinin diğer işlevleri de tamamlaması lâzımdır. Burası Allah’a ulaşmayı dileme safhasıdır. Ondan sonra Allahû Tealâ o kişinin kalbine ulaşır. Kalbin nur kapısını Allah’a çevirir. O kişinin göğsünden kalbine nur yolunu açar. Ondan sonra kişi zikir yapar. Ve Allah’ın katından gelen rahmet ve fazl kişinin kalbine ulaşır. Rahmet %2 oranında kişinin kalbine girer.
Bu rahmetin kalbe girmesi ile kişi huşû sahibi olur. Hacet namazını kılarak, Allah’tan mürşidini sorar. Allahû Tealâ ona irşad makamını gösterir. Kişi böylece tâbiiyetini gerçekleştirir. Gerçekleştirince ruh vücudu terk eder. Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine gelir. Ve kişinin ruhuna der ki: “Sen vücudunu terk et. Senin Allah’a ulaşma günün, yevm’et talâkın, Allah’a mülâki olma günün geldi.”
Kişinin Allah’a mülâki olması burada kesinleşmektedir. Ruh vücudu terk edip, devrin imamının dergâhına ulaşır. Orada da diğer ruhlarla birlikte saf halinde zemin kattan 1. kata çıkar. Sonra 2. katın yetkisini alır, 2. kata çıkar. Sonra 3., 4., 5., 6., 7. katlara çıkar. Nasıl çıkar? Ruhta anahtar mı vardır? Hayır, ruhta anahtar yoktur. Anahtar nefste, rehinededir.
Bir rehine olan nefsimiz, nefsin kalbinde %2 rahmet nurundan başka, %7 ilk fazlı îmân kelimesine yapıştırmadıkça, îmân kelimesinin etrafında %7 fazl birikmedikçe, o kişinin nefsi 1. gök katının kapısını açamaz. Ruh da 1. gök katına çıkamaz. Ama bu olduysa; derhal 1. gök katının kapısı rehine tarafından açılır. Ve rehinenin 1. hüviyetteki rehineliği yani 1/7’i kalkar. Sonra 2. defa %7 nur birikimiyle; ruh 2. gök katına çıkar. Rehine 2. gök katının kapısını da açabilir. Çünkü %7 daha tezkiye olmuş, arınmıştır. 3. defa tekrar %7 nur birikimiyle ruh 3. gök katındadır.

  1. kattaki ruh Nefs-i Emmare’dedir.
  2. kattaki nefs, Nefs-i Levvame’dedir. Kişi nefsini kınayan bir hüviyettedir.
    Ruhun 3. kata ulaşmasındaki nefs, Nefs-i Mülhime’dedir. Allah’tan ilham alır.
  3. kattaki nefs, Nefs-i Mutmainne’dedir. Mutmain olmuştur. Doyuma ulaşmıştır.
    Ruhun 5. kata ulaştığı vücudun nefsi, Nefs-i Radiye’dedir. Allah’tan razı olmuştur.
  4. katta Nefs-i Mardiyye’dedir. Allah da ondan razı olmuştur.
  5. katta Nefs-i Tezkiye’dedir. Nefsin kalbinde, %49 fazl (7 x 7), %2 rahmet olmak üzere %51 nura sahiptir.

Vaktiyle nurlar sıfır olan, tamamen şeytanın tesiri altında olan bir nefs, artık Allah’ın nurlarının kontrolü altına girmiştir. Çoğunluk ruhtadır. Çoğunluk nurlardadır. Ruh ne olur? 7. gök katında 7 tane âlemi geçer. Ve zikir hücrelerindeki görevini de tamamladıktan sonra Sidretül Münteha’ya ulaşır. Ve oradan direkt olarak Allah’ın Zat’ına ulaşır. Zaten ölüm meleklerinin de götürebileceği yer Sidretül Münteha’ya kadardır. Melekler Sidretül Münteha’dan öteye geçemezler. Oraya kadar da ruh kendisi ulaşır. Ölüm melekleri yoktur. Diğer ruhlarla beraber ulaşır.

  1. kata Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile devrin imamının beraberliğinde yükselir. 6. kata sağ ve sol kanat velîsi ile yükselir. 6. kattan 7. kata mutlaka Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le devrin imamı refakat eder. Sonra ruhun Sidretül Münteha’dan direkt olarak Allah’a ulaşması söz konusudur. Bu ölmeden evvel ölmektir.

Kişi öldüğü zaman ne oluyordu? Ruhumuzu, ölüm melekleri Allah’a ulaştırıyordu. Yani ruhumuz Allah’a ulaşıyordu. Ölmeden evvel öldüğümüz zaman, yine ruhumuz Allah’a ulaşır. Ama burada Allahû Tealâ bize 700 kat ihsanda bulunur. Buyuruyor ki:

2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.

  1. katta kişi 1’e 100 alır. Eskiden 1’e 10 alırken, 2. katta 1’e 200 alır, 3. katta 1’e 300 alır, 4., 5., 6. ve 7. katlarda bu oran 1’e 700’e kadar yükselir. Ne olmuştur? Hadîs-i şerif gerçekleşmiştir. Kur’ân hükümleri muhaceresinde o kişinin ruhu Allah’a ulaşmıştır. Ve o kişi artık bir tek derecesine karşılık 700 derecat kazanmaktadır.

Allah’a 2 nev’î ulaşma söz konusudur. Herkesin ölümden sonra ruhu Allah’a ulaşacaktır. Ama kendisi Allah’a ulaşmayı dilemediyse, o kişinin ölümden sonra ruhunu Allah’a ulaştırması o kişiyi kurtuluşa ulaştırmaz. O kişinin gideceği yer mutlaka cehennemdir. Önemli olan hayattayken ruhu Allah’a ulaştırmaktır. Yani ölmeden evvel ölmektir. İşte bunun neticesinde kişinin, Allahû Tealâ’dan herbir derecesine karşılık 700 kat ni’met alması söz konusudur.

Gördüğünüz gibi insan ruhu, o kişi ölmeden evvel Allah’a ulaşırsa, kişi Allah’ın Allah’a ermiş bir evliyası olur. Eğer kişi Allah’a ulaşmayı dilemezse, o kişinin ruhu ölene kadar kendisinde kalır. Öldüğü zaman, ölüm melekleri onu götürür. Bu, 1 defa Allah’a ulaşmaktır.
Ama kişi hayattayken ruhunu Allah’a ulaştırmışsa ölümü ile beraber ruh tekrar fizik vücuduna dönüp, ölüm meleklerinin görevini gerçekleştirmesi için hazır bekler. Ölüm melekleri ruhu alıp, Sidretül Münteha’ya kadar ulaştırırlar. Oradan da ruh kendisi Allah’a ulaşır. Birincide bir defa dönüş söz konusu olmuştur. İkincide ise iki defa dönüş söz konusudur. İşte önemli olan iki defa Allah’a dönüştür.
Allah razı olsun.