MÜRŞİDİN FARZİYETİ İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER, HACET NAMAZI VE TĀBİYET
“Dalaletten kurtulup hidayet bulmayı istiyorsanız, Kur-an-ı Kerim’i ders edinin” Hadis-i Şerif
“Benim hadislerim tartışılacak, tartışıldığı vakit siz KUR’AN’A bakın, benim hadislerim Kur’an’ı Kerim‘e ters düşmez.” (EL CABİR MÜSNAD)
“Benden Kur’an dışında hiç birşey yazmayın. Kim benden Kur’an dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” (Müslim-Zühd bölümü, Müsned hanbel-3/12, 21-33)
ENBİYA-73: Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne).
Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
Hz.İbrahim (a.s)’a tâbîyet;
3/ÂLİ İMRÂN-68: İnne evlen nâsi bi ibrâhîme lellezînettebeûhu ve hâzan nebiyyu vellezîne âmenû vallâhu veliyyul mu’minîn(mu’minîne).
Muhakkak ki Hz.İbrâhîm’e insanların en yakın olanı elbette ona tâbî olanlar ve bu peygamber (Hz. Muhammed) ve âmenû olanlardır (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir). Ve Allah, mü’minlerin dostudur.
Hz.İsa (a.s)’a tâbîyet;
3/ÂLİ İMRÂN-52: Fe lemmâ ehassa îsâ min humul kufre kâle men ensârî ilâllâh(ilâllâhi), kâlel havâriyyûne nahnu ensârullâh(ensârullâhi), âmennâ billâh(billâhi), veşhed bi ennâ muslimûn(muslimûne).
Fakat İsa, onlardan inkâr hissedince “Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havariler: “Biz Allah’ın yardımcılarıyız, Allah’a îman ettik (ruhumuzu ölmeden önce Allah’a ulaştırmayı diledik) ve bizim (Allah’a) teslim olduğumuza şahit ol.” dediler.
3/ÂLİ İMRÂN-53: Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ meaş şâhidîn(şâhidîne).
Rabbimiz, Senin indirdiğin şeye inandık ve Resûl’e tâbî olduk, artık bizi şahitlerle beraber yaz.
Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v)’e tâbîyet;
12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
48/FETİH-10:İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır….
Peygamber Efendimiz (SAV); “Benim murebbim (mürşidim) olmasaydı ben de Rabbime arif olamazdım.”
Peygamber Efendimiz (SAV); “Ey insanlar ! Hepiniz dalalettesiniz. Hidayete erdirdiklerim müstesna. Dileyin ki sizi hidayete erdireyim.” (Muslim- Riyazussalihin s.137)
AKABE BİATI—Sahih buhari 11.cilt sayfa 181:
“Hicret dönüşü mekkeye yaklaştıklarında, Efendimiz (SAV), Hz.Osman’ı duruma bakması için mekkeye gönderir.Daha sonra (Hz.Osman dönmeden) oradakiler için biat emri gelir ve herkes (SAV) Efendimize biat ederler. Efendimiz (SAV) “bu da Osman’ın biatı” diyerek sağ elini sol el üzerine koyarak kendi elini (sağ) kendisi öper.”
Peygamber efendimiz (SAV) buyuruyorki; “Hudeybiyede agaç altında biat edenlerden hiç kimse ateşe girmeyecektir. ” (müslim )
Afv İbnu Malik el.Esca’i (r.a) anlatıyor; “Biz Hz. Peygamber (AS)’ in huzurunda 7 veya 8 veyahut da 9 kişiydik. Resulullah (SAV): ALLAH RESULÜNE BİAT ETMİYORMUSUNUZ ?” dedi. ELLERİMİZİ UZATARAK: Hangi şartlara uymak üzere biat edeceğiz ey Allah’ın Resulü ? dedik. Şu cevabı verdi: “Allah’a ibadet etmek ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namaz kılmak (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek “… buyurdu. (Müslim, Zekat: 108, (1043); Ebu Davud, Zekat 27, (1642); Nesai, Salat: 5, (1, 229); İbnu Mace, Cihad: 41, (2867); (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları: 2/274. H. no:2. 41)
Cerir (RA) şöyle demiştir: “Peygamber S.A.V biat ederken onun yanına geldim ve şöyle dedim: “Ey Allah’ın Resulü! Uzat elini Sana biat edeceğim, gereken şartları da söyle ona göre biat edeyim.Sen bunu daha iyi bilirsin.” (Tirmizi, Birr ve Sıla: 17; Darimi, Büyü: 9) (Sünnen-i Nesai hadis no:4106)
Mugire b. Su’be (r.a) nin ölümünde Cerir b. Abdullah’ı halka şöyle hitap ederken işittim; “Size hiç bir ortağı olmayan tek Allah’a sığınmayı vakar ve itidali tavsiye ediyorum. BEN ŞU ELİMLE ALLAH’IN RESULÜNE (SAV) İSLAM’A GİRMEK ÜZERE BİAT ETTİM. O da bana bütün müslümanlara nasihatta bulunmamı şart koştu…“ (Müsned-i Ebi Avane:1/38; Buhari:1/4; Beyhaki (Hadislerle Hz.Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa 239)
Ubade b. Samit (r.a)’den rivayete göre şöyle demiştir; “Rasulullah (SAV) ile kolayda olsa zorluklarda da olsa hoşa giden ve gitmeyen tüm hallerde iş ve vazifeye yetkili olanla münakaşa etmemeye ve daima hak üzere olmaya, nerede olursak olalım kınayanın kınamasından korkmayarak ve daima dinleyip itaat etmek üzere biat etmiştik. ” (Tirmizi, Siyer: 34; İbn Mace, Cihad:41) (Sünnen-i Nesai Hadis no: 4080)
“Sahabe Hz.Muhammed (SAV) Efendimize soruyor:
–Ya Resulullah! Allah bizim cehenneme ya da cennete gideceğimizi biliyor mu?
–Biliyor.
–Cehennemlikler, cennete gidebilirmi?
Allah’in Resulü:
–Hayır,diyor.
–Cennetlikler cehenneme gidebilir mi? diye soruyorlar.
–Hayır,diyor.
–O zaman biz niye buradayız?,diyorlar ve Resulullah’tan ayrılıyorlar.Sabah namazında ayrılanların hepsi geri geliyor ve Resulullah’a tâbî olmak suretiyle namaz kılıyorlar.
Resulullah diyor ki:
–Size ne oldu, niye geri döndünüz?
–Bizi bir güç buraya getirdi, diyorlar.
“Benden sonra nebi gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tâbî olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih buhari 9.cilt 1409.hadis, Sahih buhari 11.cilt sayfa 181)
33/AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
13/RA’D-7: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihî), innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâd(hâdin).
Ve kâfirler derler ki: “O’nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).
“Her devirde beni temsilen 1 kişi var. Hz.isa (A.S.)’ı temsilen 3 kişi var. Hz.Musa (A.S.)’ı temsilen 7 kişi var. Hz.ibrahim (A.S.)’ı temsilen 40 kişi var.” Hadis-i Şerif
“Benim ümmetimin varisleri israiloğullarındaki nebiler gibidir.”
“El ulamau verasetul enbiya, hukemau ulamau kedau en enbiyaye min fekhihim.
Alimler, Resulullah’ın varisleridir, hikmet sahibi alimler, fıkıh açısından nebiler seviyesindedirler.”
“4291…Rasulullah (SAV)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti dedi. Allah (c.c) bu ümmete her yüz yıl başında dinini yenileyecek birisini (bir müceddid) gönderecektir.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14/412. Melahim hadis no: 4291)
“Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah (cc) yerine başka birini tayin eder.” (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.)
“Kim Bana itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur. Kim Bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur. Her kim İmam’a (Kamil Mürşide veya Devrin İmam’ına) itaat ederse, muhakkak ki Bana itaat etmiş olur. Her kim İmam’a isyan ederse, muhakkak ki Bana isyan etmiş olur.” (İbni Mace 8/2589)
“Size Allah’a karşı takvayı, başınıza siyah bir köle bile gelse emrini dinleyip ona itaat etmenizi tavsiye ederim. İçinizden yaşayacak olanlar cok ihtilaflar göreceklerdir. Benim sünnetime ve MÜRŞİD HALİFE MEHDİLERİN sünnetlerinin yolundan ayrılmayınız. Bu yola sımsıkı sarılınız, sonradan ortaya çıkanlardan kaçınız, çünkü her bid’at dalalettir.” (Ebu Davud ve Tirmizi)
“Muhakkak Hak Teala (cc) Hz.leri bu ümmete bais eder gönderir. Her yüzyılda (asırda) bir kimse din işlerini yeniler, tazeler, ba’seder. Sizden bir taife halkı Hakk’a (cc) davetle meşgul olurlar. Bunlar ehli haktır. Bu kimseler din işlerini yeniler, tazeler. Bu Allah’ın dostları, Allahu Teala’yı kullarına sevdirirler.” (Sahih-i Buhari; Müslim, Sünen-i Ebu Davud, 5/100) (Yeb’asü lihazihil ümmeti Alâ ra’si külli mieti senetin men yüceddidü leha diyneha”)
32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Hz.Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa 252) Ebu Hazim (r.a)’dan rivayet edilen hadisde, Ebu Hazim Resulullah’ın buyurduğu bir hadis için demiştir ki: 44.(1842) Ebu Hureyre ile beş sene düşüp kalktım.Onu Hz.Peygamber S.A.V.’den şu hadisi rivayet ederken dinledim. Şöyle buyurmuştur:
“Beni israil’i Peygamberler idare ederdi. Bir peygamber vefat etti mi yerine (başka) bir peygamber geçerdi. Şu bir gerçektir ki benden sonra peygamber yoktur. Ama halifeler gelecek hem de çok olacaklar.”
Ashab: O halde bize ne emredersin? dediler.
“Birinciye ve Ondan sonra gelene (sıra ile) yaptığınız bey’ati tutun! “ (Müslim, imare 44 H.No.1842, 3/147 Buhari, Enbiya 5, Fethu’l, Bari 6/495, ibni Mace, Ci-had 42k, H.No. 2871, 2/958, Ahmed 2/97)
“Sahabem yıldızlar gibidir, hangisine tâbî olursanız, hidâyete erersiniz.”
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan ulûl’elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler), onların bir kısmı muhacirînden (Mekke’den Medine’ye göç edenlerden), bir kısmı ensardan (Medine’deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe, irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu.) Allah, onlardan razı ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (sav)’den sonra Vekaleten Devrin İmam‘ı Hz.Ebu Bekir’e (r.a) tâbîyet;
“Ömer bu sözleri söylerken öne doğru çıkıyor ve biat etmek üzere ellerini Ebu Bekir’e doğru uzatıyordu…Nihayet ensar da sanki gökten büyük bir haber almışçasına koşuşarak Ebu Bekir’e biat etti…! Müslümanlar başlarında işlerini düzene sokacak bir halife olmaksızın bir gün bile geçirmeyi hoş görmemişler ve bu duruma bir çözüm bulmaya calışmışlardı…Resulullah henüz defnedilmemişti…Fakat Allah İslam‘ı ve müslümanları o gün Ebu Bekir’le onurlandırdı.” (Beş Raşid Halife (Hulefaü’r Resul) Halid Muhammed Halid S.73)
(1737) Hz:Ömer atılarak; “Bilakis biz sana biat ediyoruz.Sen bizim Efendimizsin, en hayırlımızsın, üstelik Resulullah (a.s)’a da en sevgili olanımızsın!… dedi ve Hz.Ebu Bekir (r.a)’in elinden tutup ona biat etti. Hz.Ömer (r.a)’i müteakip halk da ona biat etti.” (Buhari, Fedailu’l-Ashab 5, Cenaiz 3, Megazi 83; Nesai, Cenaiz 11, (4,11) Ibrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcag Yayınları:6/465-469)
(1738) Hz.Ömer derki; Ebu Bekir’e “Ey Ebu Bekir uzat elini” dedim. Elini uzattı ben ona biat ettim. Muhacirler de biat ettiler. Sonra de Ensar biat etti.” (Buhari, Muharibin 30,31, i’tisam 16 Mezalim 19, Menakibu’l-Ensar 46, Megazi 11; Müslim, Hudud 15, (1691) Ibrahim Canan, Kuzub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları:6/465-469)
Hz.Ebu Bekir’e (r.a)’dan sonra Vekaleten Devrin İmam‘ı Hz.Ömer (r.a)’a tâbîyet;
Umeyr b. Atiyye anlatıyor: Ömer b. Hattab’a geldim ve “Ey mü’minlerin emiri!….UZAT ELİNİ SANA BİAT EDEYİM.” dedim. (Hz.Ömer r.a.) Elini uzattı ve güldü: “BU BİZİM SİZE, SİZİN BİZE KARŞI HEPİMİZİN VAZİFESİDİR.” dedi.(Kenz’ul-Ummal: 1/81) (Hadislerle Hz.Peygamber ve ashabinin yaşadığı müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa 252)
Eshab’ın Hz.Ömer’e (r.a) biati:”Enes (r.a) anlatıyor; Medine’ye geldim.Ebu Bekir vefat etmiş ve Ömer halife seçilmişti. Ömer’e: Uzat elini senden önceki arkadaşlarıma biat ettiğim gibi gücümün yettiğince dinlemek ve itaat etmek üzere SANA BİAT EDEYİM dedim.“ (İbn-i Sa’d;İbn-i Ebi Şeybe; Tayalisi; Kenz’ul-Ummal:1/8)(Hadislerle Hz.Peygamber ve ashabı‘nın yaşadığı müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa 252)
Hz.Ömer (r.a)’dan sonra Vekaleten Devrin İmam’ı Hz.Osman (r.a)’a tâbîyet;
“Bunun üzerine Abdurrahman onlara;….dedi.Sonra diğerine yönelerek, ona da buna benzer sözler söyledi.Her ikisinden de misak (yani söz) aldıktan sonra “Ey Osman kaldir elini!” dedi ve ona biat etti.Ali (r.a.)’de biat etti.Sonra (kapılar açıldı) Medine halkı da gelip Hz.Osman’a biat etti.” (Buhari, Fedailu’l-Ashab 8, Cenaiz 96, Cihad 174, Tefsir, Haşr 5, Ahkam 43.)(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları:6/490-493. H.no: 1744)
“Bunun üzerine insanlar koşup Osman’a biat etmeye başladılar.Osman (r.a.)’a biat etmek icin O’nun elini tutan ilk Ali oldu…ardından diğer müslümanlar gelerek Osman’a biat ettiler….” (Beş Raşid Halife (Hulefaü’r Resul), Halid Muhammed Halid S. 280,281)
Hz.Osman (r.a)’dan sonra Vekaleten Devrin İmam’ı Hz.Ali (r.a)’a tâbîyet;
“İyiyle kötüyü birbirinden ayırabilen, akıl ve izan sahibi Medineli insanlar ileri atılıp isyancılardan önce imam Ali’ye halife olarak biat etmeye başladılar…” (Beş Raşid Halife (Hulefaü’r Resul), Halid Muhammed Halid S. 438)
“İbni Kesir şöyle diyor;Seyf b. Ömer bir grup hocasından nakletti:…Neticede yine Hz.Ali’ye müracaat ettiler, onun üzerinde ısrar ettiler.El-Esturu’n -Nehai elini tuttu ve O’na bey’at etti.” (El-Eidaye ve’n-Neihaye 7/227, Taberi 4/434)
Hz.Ali (r.a)’dan sonra Vekaleten Devrin İmam’ı Hz.Hasan (r.a)’a tâbîyet;
“Hasan Basri demiştir ki; Ben Ebu Bekir (r.a)’ı işittim. Şöyle demişti;”Resulullah (a.s)’i minberde gördüm, yanında Hz.Hasan ibnu Ali vardı. Bazen halka yöneliyor, bazen Hasan’a yöneliyor ve “Şu oğlum seyyiddir. Umulur ki Allah bununla iki muazzam müslüman orduyu sulha kavuşturacak” diyordu.” (Buhari, Sulh 9, Menakib 25, Fedailu’l-Ashab 22, Fiten 20) (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları:6/500-5001. H. no:1746)
“Hz.Hasan (r.a) Resullullah (a.s)’in torunudur.Babası Hz.Ali, annesi Hz.Fatima (r.a)’dir…Babası Hz.Ali (r.a) şehid edildiği zaman (hiçreti 40.yılı Ramazan’ı) kendisine biat edilmişti. Biat akdi babasının ölüm anlarında tamamlanmıştır. Biat edenlerin sayıca 40 binden fazla olduğu belirtilir.” (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları:6/501. 1746. hadisin açıklaması)
“Sahabe ve tâbiîn denilen ehli sünnet topluluğuna sarılın.”
Peygamber Efendimiz sav.buyuruyor ki; “Veysel Karani Kutbiyeti Kübradır (En büyük Kutuptur). Veysel Karani Tâbiînin ulusudur (Beni değil sahabeleri gören mü’minlerin ulusudur).”
Peygamber Efendimiz (SAV)’ın şöyle söylediği nakledilmiştir; “Herkes kendi zamanlarının İmamlar‘ı ile Rablerinin kitabı, Peygamberlerinin de sünneti ile çağrılacaklardır.” (Suyuti, ed-Durru’l-Mensur, V, 317)
“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu meyteten cahiliyetten. Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın İmam’ına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim 58, hadis no. 1851)
4248…Abdullah b.Amr (ra)’den;Rasulullah (sav)’in şöyle buyurdugu rivayet edilmiştir:”Bir imama biat edip de ona elinin “safkasını” ve kalbinin semeresini veren (samimi olarak biat eden) kişi, gücü yettiğince ona itaat etsin.” ( Müslim, imare 46; Nesai, Biat 25; ibn Mace, Fiten 8, Ahmed b. Hanbel, 2-161,191,193.; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 14 / 346-347)
“Her kim bir eli taattan çıkarırsa kıyamet gününde Allah’a hiç bir hücceti olmadığı halde kavuşur. Ve her kim boynunda bir bey’at olmadığı halde (devrin İmam’ına biat etmeden veya bir hidayetciye tâbî olmadan) ölürse, cahiliyye ölümü gibi (bir ölümle) ölür.”(sahih-i Müslim 58-hadis no: 1851)
Amir b. Rabia’dan(r.a): Resulullah (SAV) şöyle buyurdu: “Kim (bir hidayetciye, devrin İmam’ına tâbî olmadığı cihetle) itaatsiz/biatsiz ölürse cahiliye üzere ölür ve kim de bunu kabul ettikten sonra cıkarır-atarsa, yanında (kurtarıcı) bir delil olmaksızın Allah’a kavuşur.“ (Müsned-i Ahmed b. hanbel hadis no:34/76)
“Ve innemâ liküllimriin mâ nevâ, femen kânet hiçretühû ilallàhi ve rasûlihî, fe hiçretühû ilallàhi ve rasûlihî.” “Muhakkak ki her kisi niyetlendığıni bulacaktır. Kim Allah’a ve Rasûlüne hicret ederse, onun hicreti Allah ve Rasûlünedir.”
“Şüphesiz alimler, sizinle Rabbiniz arasında elçilik görevi yapmaktadırlar”
‘‘Benim sünnetime ve benden sonraki raşit ve hidayete mazhar olmuş halifelerin sünnetlerine yapışınız.‘‘ (Hadis-i şerif, Sünen-i Ebu Davut)
‘‘Namazlarınızın kabul edilmesi sizi sevindirirse, alimleriniz imam olsun. Zira Onlar, sizinle Rabbiniz arasında sizi (temsil eden) heyetinizdir.‘‘ (Hadis-i şerif, Taberani, Mu’cem’ul-Kebir)
Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki;”Allah’ın nebîlerine en yakın olanlar cihad ehliyle, ilim ehlidir.”
“ALLAH’IN EVLİYASINA TABİ OLANLAR ŞAKİLERDEN OLMAZLAR.”
“Başkalarını Allah’a Davet Eden Kişiye, Tâbî Olanların Sevabı Kadar Sevap Verilir. Ama Tâbî Olanların Sevabından Allah Hiçbir Şeyi Eksiltmez.” (İbn Kesîr, Tefsir, IV, 258.)
“Hz. Peygamber şöyle buyurdu:“Takvaya erenler, ulu kişiler, alimler, fakihler, ilmi tebliğ edeceklerine dair kendilerinden katı söz alınmıştır.Yanlarında oturmak bereket, yüzlerine bakmak ise aydınlıktır.” (Ramuzel Hadis S.289. 2873 Nolu Had.Şer.)
“Allah’ın öyle sevgili kulları vardır ki, onlar, Allah’a, Allah’ın kullarını; Allah’ın kullarına da Allah’ı sevdirirler.”
“Alemlerin Haliki (CC) buyurur ki: “Ben insanın sırrıyım, sırrım onun sırrındadır. İşte bu sultanlar diridirler, hiç ölmezler…” (C.İslam S.61)
“Ben bir kulumu seversem onun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı, söyleyen dili ben olurum.” (Sahih-i Buhari Tecrîd-i Sarih, Cild 12, Hadis No: 2042)
“Ulema meclisinde oturmalısınız. Hakimlerin sözünü dinlemelisiniz. Allah-ü Teala, yağmur suyu ile, yeri yeşerttiği gibi, hikmetle de ölü kalbleri ihya eder.”
‘‘Muhakkak ömrünüzün günlerinde Rabbinizin nefhaları (Allah’a yaklaştırıcı tecelliyatı) vardır.(Kalplerinizi tasfiye, nefislerinizi tezkiye suretiyle o tecelliyata) taarruz ediniz, (elde etmek için gafeltten uyanık bulunarak yakalayınız).‘‘ (Hadis-i Şerif, Taberani, Mu‘cem’ul-Kebir)
“Aklı başında âlim olan kişilerden doğru yolu göstermelerini isteyiniz. Onları dinleyiniz. Söz ve nasîhatlarına uyun, gösterdikleri yoldan dışarı çıkmayınız. Aksi halde pişman olursunuz.”
“Hikmet, müminin yitiğidir, bulduğu yerde alır.”
Hadis-i kudsî’de Hakk Celle ve Alâ Hazretleri şöyle buyuruyor:
“Sonra ben yüzümle onlara yönelirim. Yüzümle yöneldiğim bir kimseye neyi vermek istidiğimi, herhangi bir kimsenin bileceğini mi sanırsınız?”
(Allah-u Teâlâ devamla şöyle buyurdu.)
“Onlara ilk vereceğim şey, nûru kalplerine akıtmaktır. İşte o zaman ben onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.” (Hâkim)
“En üstününüz, görüldüklerinde Allah’ın hatırlandığı kimselerdir.”
“İnsanlar arasında hayrın anahtarı ve şerrin kilidi olan kişiler vardır. Allah’ın; hayrın anahtarını ve şerrin kilidini kendisinin eline verdiği kişiye ne mutlu.”
“Ben yerime, göğüme sığmadım. Mümin kulumun kalbine sığdım.” (K: Aliyyu’l-Kārî, Esrâru’l-Merfûa, 301).
“Her şeyin bir kaynağı vardır.Takvanın kaynağı ariflerin (evliyaların) kalbleridir.” (Ramuzel Hadis 4339 Nolu Had. Şer)
“Dostun hayırlısı sen Allah’ı zikrettikce yardım eden, unuttukca da hatırlatandır. Allah’ın velileri görüldüğü zaman Allah zikredilir.”
“Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz: “Bazı insanlar Zikrullahın anahtarlarıdır. Bunlar görülünce Allah (CC) Hz.leri anılır.” buyurunca;
Ashab-ı Kiram (RA) sordular: “Ya Resulallah (SAV)! Zikre anahtar mesabesinde (ayarında) olan kimseler kimlerdir? Bunları nasıl bilelim?”
Buyurdu ki: “Zikre anahtar olan kimseler şu kimselerdir ki, görüldükleri vakit Allah (CC) Hz.leri hatırlanır, yadedilir, zikrolunur. İşte bu salih ve nurlu kimseleri görünce Allah (CC) Hz.leri’ni anıyorsanız, onlar Zikrullahın anahtarıdır.” (Camiüssağir Şerhi Feyzül K. C.2. S.528 (İbn-i Mesud (RA) Hz.leri rivayet etti)
“Allah’ın birtakım kulları vardır ki; onların bedeni dünyadadır, ama kalbleri arş altında.”
“Salacağınız bir ip, sizi mutlaka Allah’a ulaştırır.”
HACET NAMAZI
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
“Ebû Hüreyre: Resûlullah (SAV) şöyle buyurmuştur: Zaman yaklaşınca (ve kâinat son günlerini yaşamağa başlayınca) mü'minin rü'yâsı yalan çıkmaz; çünkü mü
minin rüyâsı nübüvvetin kırk altı cüz
ünden bir cüzüdür. Nübüvvetten cüz
ü olan şey ise yalan olamaz.”
“Benden sonra peygamberlik kalmadı, ancak bazı müjdeler olur; bunu ya müminler rüyada görür; yahut o müjdeler onlara görünür.”
“Bir kimsenin Allahü Teâlâ‘dan veya benîâdemden (insanoğlundan) bir hâceti olursa, tertemiz bir abdest alsın. Sonra iki rek’at hâcet namazı kılsın. Sonra Allahü Teâlâ‘ya senâ (hamd)da bulunsun ve Peygambere salevât getirsin… (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
“Men ra’ni fegad ra’ni feinneş şeytane lâ yetemesselü bî velâ bî sûretişşeyhi tâbian linnebiyyi sallallâhu teâlâ aleyhi vesellem.
“Beni gören, mutlaka beni görmüş demektir. Zira, şeytan benim suretime giremez ve benim gibi görünemez. Bana tâbi olan Şeyhlerde aynen böyledir.” (Hadis-i şerif; Müzekkin-Nüfus, s.551)
“2821-Ebu Katade’den Rasulullah şöyle buyurdu; “Rüyalar üç çeşittir; birisi kişi kendi kendisine konuşur bunda bir şey yoktur. Kimisi şeytandandır eğer kötü ve hoşlanmadığı birşey görürse şeytanın şerrinden Allah’a sığınsın ve soluna tükürsün o zaman o gördüğü rüya ona zarar vermez. Kimisi de ALLAH’TAN BİR MÜJDEDİR VE MÜ’MİNİN RÜYASI peygamberliğin kirkaltı parçasından bir parçadır. Rüyasını tabir etmek istediğinde onu salih ve nasihat eden birisine anlatsın. O da hayır söz söylesin ve hayra yorsun.” (İshak, İbn-i Hacer el-Askalani, Metalibu Aliye, Tevhid Yayınları:3/3.Rüya tabirleri bölümü H.no:2821)
Ebû Hureyre, Resûlullah (S.A.V)’in şöyle buyurduğu rivâyet etmiştir: “Gecenin (üçte ikisi geçip de) son sülüsü kaldığında Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ (keyfiyyeti bizce meçhul bir halde) her gece dünyânın semâsına inerek buyurur ki: “Hani bana kim duâ eder ki, onun duâsına icâbet edeyim! Benden kim hâcet ister ki, dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki, onu mağfiret edeyim!” (Sahihi Buhari, 5. bölüm, 590)
Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyurmaktadır: “Cebrail kardeşimin bana öğrettiği iki namazdan biri İSTİHARE, diğeri HACET namazıdır.”
“Enes b. Melikten aldığı bir rivayete dayanarak, Ebu Haşim Eyli Rasulullah (s.a.v) Efendimizin şöyle buyurduğunu anlattı:
–Bir kimsenin yüce Allah’tan önemli bir dileği olur ise, güzelce abdest alıp iki rek’at namaz kılsın; Bu namazın birinci rek’atında; fatiha sonra ayetul kürsi okunur ikinci rek’atta ise fatiha sonra amenerresulüyü okur kişi. Bundan sonra teşehhüde oturup selam verir….”
“Üstâdlarımız (hocalarımız); “Biz bu hâcet namazını kıldık ve ihtiyaçlarımız, dileklerimiz görüldü” demişlerdir.” (İbn-i Âbidîn)
“Tecnîs ve diğer kitaplarda, hâcet namazının yatsıdan sonra dört rekât olarak kılınacağı ve bir hadîs-i şerîfe göre ilk rekâtta; bir fâtiha, üç âyet-el-kürsî, kalan üç rekâtin her birinde birer Fâtiha, İhlâs ve Muavvizeteyn okunacağı, bunlar yapılırsa, kılınan namaz Kadir Gecesinde kılınmış gibi olacağı kaydedilmiştir. “ (İbn-i Âbidîn)
“Ben Hatemül Enbiya’yım, Ben’den sonra nebî gelmeyecek. Ama Ben’den sonra halifeler gelecek. Benden sonra nebî gelmeyecek ama Ben’den sonra imamlar gelecek ve o imamları arayın bulun.”.
“Ve ene nefahatun fetearadu ve men lem narif imame zamanihi felyemutu meyteten cahiliyetten. Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim 58, hadis no. 1851)
48/FETİH-27: Lekad sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakk(hakkı), le tedhulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve mukassırîne lâ tehâfûn(tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni zâlike fethan karîbâ(karîben).
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.
12/YUSUF-100: Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu).
Ve anne babasını tahtın üstüne çıkarttı. Ona secde ederek eğildiler. Yusuf (A.S), şöyle dedi: “Ey babacığım, bu daha önceki rüyamın yorumudur. Rabbim onu hakikat kıldı (gerçekleştirdi). Ve beni zindandan çıkardığı zaman bana en güzelini yaptı (benim için en güzelini dizayn etti). Ve şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra sizi çölden getirdi. Muhakkak ki benim Rabbim, dilediğine lütuf sahibidir. Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (en iyi hüküm veren, hikmet sahibi) olan muhakkak ki, O’dur.”
37/SAFFAT-102: Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tû’meru setecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne).
Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: “Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?” (İsmail A.S): “Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi.
37/SAFFAT-105: Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
Hacet namazı; Perşembeyi cumaya bağlayan gece kışın saat 24′ den sonra, yazın gece saat 1’den sonra boy abdesti alarak 4 rekatlık hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
- Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
- Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
Oturuş: Ettehiyyâtü - Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
- Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
Oturuş: Ettehiyyâtü+Allahummesalli+Allahummebarik+Rabbena
Namaz bittikten sonra kişi Allah’tan mürşidini göstermesini diler. Hiç konuşmadan göğsü kıbleye gelecek şekilde sağ tarafının üzerine yan üstü yatar. 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. “Allah, Allah” diye zikir çekerek uyur. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Şeyh Es’ad Efendi Hazretleri: Esrar Odası (Kaynak:Tasavvufun aslı)
“İntisab etmek istendiği zaman evvelâ istihâre yapılır. “Eğer bana nasip etmişsen ve kime nasip etmişsen bana göster, bileyim ve ona göre gireyim.” diye Allah-u Teâlâ’dan istimdat edilir. Bir alâmet zuhur ederse ehli bulunup ehline tabir ettirilir.
Ehli olmazsa, yanlış bir tabir ile kişiyi dalâlete sevk eder. Ehli bulunacak ve o tabire göre hareket edilecek. Tarikat-ı aliye’ye böyle girilir. Bu kadar lüzumlu bir yol, Ahmed’e Mehmed’e intisab etmek demek değildir. Rehber bulununcaya kadar aramak icabediyor. “İntisab ettim, bağlandım.” gibi sözler boş sözlerdir.
Allah-u Teâlâ ezelden nasipdar ettiği kimsenin nasibini, yolun hakiki rehberine teslim eder ve kişiyi ona ulaştırır. Mürid günâ gün o nasibi alır ve terakki eder. Mevlâ o nasibi koymasaydı, mürşidde o nasip yoktu. Mürşid O’nun koyduğu nasibi vermiş oluyor. Daha doğrusu o kanaldan almış oluyor. Çünkü veren yalnız Allah-u Teâlâ’dır.“
Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri 26.sohbet s.182,183 huzur Yayınevi tercüme Sıdkı Gülle:
“YÜCE KAPIYA VARMIŞ BİRİSİNİ BUL! Fasıklar ile münafiklardan uzak dur, sıddık nitelikli salih zatların peşine takıl. Kimin salih, kimin münafık olduğunu farkedemediğinde geceleyin kalk iki rekat namaz kıl ve ardından:
RABBİM! BANA SALİH KULLARINI GÖSTER, BANA BENİ SANA GETİRECEK KILAVUZU, bana senin yemeğinden yedirecek, senin meşrubatından içirecek, gözümü Sana yakınlık nuru ile sürmeleyecek beni, bana başkalarının gördüklerini anlatan değil, bizzat gördüklerini bana haber verecek BİR KILAVUZA İLET” de.”
Abdulkadir Geylani Hz. “El-Fethu’r Rabbani” Huzur sohbetleri s.530,531, huzur Yayınevi tercüme Sıdkı Gülle:
“Gözlerin uykuya daldığı sırada güzelce abdest al, sonra namaz için divana dur.Namazın kapısını abdestinle Rabbinin kapısını da namazınla aç ve NAMAZIN ARDINDAN İSTEĞİNİ ARZEYLEYEREK ŞÖYLE YALVAR:
Rabbim! Kiminle arkadaşlık edeyim? KILAVUZ KİM? SENDEN HABER VEREN KİM? VEKİL KİM? O, Al-i Cenaptır, Senin zannını boşa çıkarmaz, hiç kuşkusuz o kalbine ilhamda bulunur, sırrına vahiyle yapar., SANA YOL GÖSTERİR; kapıları açar, yolunu aydınlatır.ÖYLE YA CİDDİ ŞEKİLDE ARAYAN, İSTEYEN AMACINA ULAŞIR.”
Abdulkadir Geylani Hz. Müridlerin kitabı;
S.1065: “Mürid, şeyhini, Aziz Celil Rabbi ile bir vasıta bilmelidir. RABBİNE ULAŞTIRAN BİR YOL ve bir sebeb bilmelidir…
…Bir ŞEYH ola, bir de Mürid. Bir sahip ola , birde onun sahip olduğu kişi. Bir uyan ola, bir de uyulan. BU DURUM, ADEM (a.s)’den BERİ BÖYLEDİR , KIYAMETE KADAR DA BÖYLE SÜRECEKTİR.“
Abdulkadir Geylani Hz. Müridlerin kitabı;
Sayfa-1102: “Gençler şeytanın sevgisine daha yakındır. Şeytan tarafından daha çok kabul görürler. Şerre, fitneye, hevai arzulara tabi olmaya, nefsin fesadına, töhmete daha meyillidirler. Bütün bu anlatılan sebeblerden ötürü; onlarla arkadaşlık etmek çok tehlikelidir. Meğer ki, onunla arkadaş olan zat, kendisine mana yolunda tabi olunan bir zat, Allah‘ı bilen bir alim, PEYGAMBERLERİN VEKİLİ, HİDAYET İMAMI, ALLAH TARAFINDAN KORUNMUŞ BİR KİMSE OLA. Zira,hali anlatıldığı gibi olan bir zat, hayır öğretendir. Halk-ı kötülüklerden çekindiren ve onları terbiye edendir. ONLAR YÜCE HAKK İLE HALKI ARASINDA BİR ELÇİ VE ONLARI GÖZETİCİDİRLER.“
Vekaleten Devrin İmami (Hidayet İmami) Gavsül Azam Abdulkadir Geylani Hz.lerine tâbîyet;
“Hepiniz birbirinize hizmet ediyorsunuz; peki Allah’a kim hizmet edecek? Ey ölü! Ey Toprak Yakında üzerinde gezilen bir toprağa dönüşeceksin! Topraktan geldin yine toprağa döndürüleceksin, beşikten mezara taşınacaksın.! Ama sen bunun farkında değilsin, bunun sebebi senin sağir olmandır!…Benzin solukluğuna bakılmaz, başkalarına öğütte bulunmamın ilk şartı senin inanmış (Allah’a ulaşmayı dileyerek hakiki iman etmiş) olmandır. KULUN KENDİSİ HAK’KA (ALLAH’A) ULAŞMADIKÇA, HALKI HAKKA ÇAGIRMASI UYGUN DEGİLDİR…
…Allah’ım! Herkesi islah eyle.Allah’ım! Bizi salih kişiler eyle. Bize salah ver, ihtiyaclarımızı sana arzettir, YÖNELİŞİMİZİ SANA ÇEVİR.
Hazret daha sonra el-imam izzeddin Medresesinin üstazına (öğretmenine) işarette bulunarak;
“KALK ELİNİ ELİME KOY, bu harap diyardan malından, evladından ayrılıp KOŞARAK RABBİMİZ’E GİDELİM. ALLAH’A YÖNEL, AMELE YÖNEL, yakında Hakk’a götürüleceksin O seni amellerinden sorgulayacak. O seni, kendisini bilmen için yaratmıştır, dünya ve ahiret icin yaratmamıstır…” (el-Fethu’r Rabbani Huzur sohbetleri s.594,595,596 huzur Yayınevi tercüme Sıdkı Gülle)
- Asrın Vekaleten Devrin İmam‘ı (Hidayet İmam‘ı) Mevlana Halid-i Bağdadi Hz.;
Elhasıl: Baştaki hadis-i şerifin “Her yüz sene başında dini tecdit edecek bir müceddidi gönderiyor” vaad-i İlahisine binaen, Hazret-i Mevlana Halid ekser ehl-i hakikatin tasdikiyle 1200 senesinin, yani 12. asrın müceddididir.” (Barla Lahikası/119)
- Asrın Vekaleten Devrin İmam‘ı (Hidayet İmam‘ı) Bediüzzaman Said-i Nursi Hz.lerine tâbîyet;
ÜÇÜNCÜ İŞARET:“ Maglatali (aldatici), divanecesine (akilsizca) bir sual:
Bir kısım ehl-i hüküm (yöneticiler) diyorlar ki: “Madem sen bu memlekette duruyorsun. Şu memleketin cumhuri kanunlarına inkiyad etmek (boyun eğmek) lazım gelirken sen neden inziva perdesi altında kendini o kanunlardan kurtarıyorsun? SEN NEDEN VAZİFESİZ OLDUĞUN HALDE ELİNİ ÖPTÜRÜYORSUN? Halk beni dinlesin diye hodfuruşane (kendini beğenerek) bir vaziyet takınıyorsun?
…El cevap: Evet, yolculara seyahat için vesika vermek bir vazife olduğu gibi, edep tarafına giden yolculara da hem vesika, hem o zulümatlı yolda nur vermek öyle bir vazifedir ki, HİÇBİR VAZİFE O VAZİFE KADAR EHEMMİYETLİ DEĞİLDİR. Böyle bir vazifenin inkarı, ölümün inkarıyla ve hergün el-mevtü hakkun (ölüm haktır) davasını, cenazelerinin mührüyle imza edip tasdik eden otuz bin şahidin şehadetini tekzip ve inkar etmekle olur. Madem manevi hacat-i zaruriyeye istinad eden (manevi zaruri ihtiyaçlara dayanan) manevi vazifeler var. Ve o vazifelerin en mühimi, edep yolunda seyahat için pasaport varakası (belgesi) ve berzah zulümatında kalbin cep feneri ve saadet-i ebediyenin anahtarı olan imandır ve imanın ders ve takviyesidir (imanın dersi ve güçlendirilmesidir)…“(Lemalar/22. Lem’a/176,177)
“(Umeyr b. Atiyye anlatıyor: Ömer b. Hattab’a geldim ve “Ey mü’minlerin emiri!….UZAT ELİNİ SANA BİAT EDEYİM.” dedim. (Hz.Ömer r.a.) Elini uzattı ve güldü: “BU BİZİM SİZE, SİZİN BİZE KARŞI HEPİMİZİN VAZİFESİDİR.” dedi. (Kenz’ul-Ummal: 1/81) (Hadislerle Hz.Peygamber ve ashabının yaşadığı müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa 252)”
Said-i Nursi Hazretleri ve üç çeşit rü’ya;
Birincisi; “Sure-i Yusuf’un mühim bir esası rüya-yı Yusufuye (Yusuf suresinin önemli bir esası olan Hz.Yusuf’un rüyası) olduğu gibi, -3- “Uykunuzu bir istirahat kıldık.” (nebe suresi:78:9) ayeti misilli çok ayetlerle rüyada ve nevmde (rüyada ve uykuda) perdeli olarak ehemmiyetli (önemli) hakikatler var olduğunu gösterir.“ (Mektubat/28.Mektup/331)
Üçüncüsü; “Hadis-i sahihle nübüvvetin kırk cüz’ünden bir cüz’ü nevmde rüya-yı sadıka suretinde (uykuda görülen hakikati gösteren, doğru olan rüya şeklinde) tezahür etmiş (görünmüş). Demek, rüya-yı sadıka hem haktır, hem nübüvvvetin vezaifine taalluku var (Peygamberimizin (sav) vazifesiyle alakası var)…“ (Mektubat/28.Mektup/332)
İşte umum avam (bütün halk tabakası) için dahi bir nevi velayete mazhariyet var ki, rüya-yi sadıkada (hakikatin görüldüğü sadık rüyada) evliya gibi, gaybi ve istikbali (bilinmeyen ve gelecekle ilgili) olan şeyleri görüyorlar.” (Mektubat/28.Mektup/333)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Vezirzade Küçük Mustafa;
“Ey sevgili Üstadımız, ey nurların mazharı ve nasiri,…ve size karşı mecburiyetime delalet eden (bağlılığıma, tâbîyetime işaret gösteren) bir-iki vak’ayı (hadiseyi) arz edeceğim:
Birincisi: Bundan bir buçuk sene evvel ticaret için iki günlük mesafede olan bir köye gitmiştim. O esnada dünyanın içyüzü bana göründü. Hem fani, hem zindan hükmünde olduğundan, bir nefret geldi. Bana bu fani dünyadan BAKİ BİR ALEME YOL GÖSTERECEK BİR ÜSTAD CENAB-I HAKTAN İSTEDİM. Ve dedim ki: Öyle bir üstad rast gelsem, söz veriyorum ki ona tam hizmetkar olacağım.”
İşte ben bu halde ve bu niyazda iken o gece (rüyada) gayet şirin ve güzel bilmediğim bir şehirde gayet güzel, dünyada misli bulunmaz ziynetli bir at üstünde siz Üstadım ona binmiş garptan şarka doğru beş-altı metre yüksekte, şehrin üstünde uçarken selamınıza durduk, selamınızı aldık. O ESNADA UYANDIM, ŞEHADET GETİRDİM. ŞÜKRETTİM Kİ İSTEDİĞİM ÜSTADI BULACAĞIM. İki ay sonra ziyaretinize geldim. “ (Barla Lahikası (Söz basim yayin sayfa 303,304)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Küçük Ali;
“Bana rüyamda üç şahis gösterildi. İkisinin ismini söylemediler. Diğeri Üstadım Bediüzzaman’ı ismiyle söylediler. Hemen eline yapışıp ellerini öptüm.” (Barla Lahikası/27.Mektubun 3.kismi ve 3.Zeylinin Nihayetid/113,114)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Mustafa Hulusi;
“…Bunun üzerine büyük bir Zat geldi, gençlerin önüne ufacık bir mendil serdi.O mendil üzerinde dört köşe haşhaşli ekmeği gençlere birer birer dağıttı. Bilahere o mendilin içinde birer avuç da kuru üzüm dağıttı. Bakıyorum o mendilden üzüm ve ekmek tükenmedi. Hayret ettim. BANA DENİLDİ Kİ BU MÜBAREK ZAT SAİD NURSİ’DİR. Ben de anladım ki, bu harika iş aktablarda bulunur dedim, uyandım.” (Barla Lahikası/27.Mektubun 3.kısmı ve 3. Zeylinin Nihayetid/99,100)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Faik Yurtöven Efendi;
“Efendim Bediüzzaman Hz.ile iki görüşmem oldu. Birincisi Afyon Emirdağ’ında ziyaretine gitmiştim. Benim mürşidim vefat etmişti. O zaman ben de “YA RABBİ! BU ZAMANIN KUTBU KİMSE BANA GÖSTER”. diye dua ettim. RÜYAMDA BANA BEDÜZZAMAN HZ.ZAMANIN KUTBU OLARAK GÖSTERİLDİ. Ben de o zatı ziyarete gittim.” (Feyz;Sayı: 185 www.feyzdergisi.com)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Hafız Ali;
” ONA TEBAİYET, tam uyulmaya layik bir muktedabihe iktida (Ona tâbîyet tam uyulmaya kendisine tabi olunmaya layik bir imama bağlanma) manasındadır. Zamanın müceddidi, imam-ı kübrasi (zamanın dini yenileyen büyük İmam’ı) fetrete ugradığına göre, böyle bir mürşid-i azama merbutiyet (tabi olmak, bağlanmak) vacip (zorunlu, mecburi, farz) derecesine varmıştır. İşte bu saika (gerekçe), bizi ve onları düşünmeye bile sevk etmeden Üstad-i Kebire rabtediyor (bağlıyor)…” (Hafız Ali Tarihce-i Hayat/Risale-i Nur ve Haric Memleketler/ 638)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Ahmed Nazif Çelebi;
“Dikkat ettim ve tahkik ve tamik ettim. Anladım ki otuz senedir kalbimde saklı olarak taşıdığım o zamanki Said-i Kürdi olduğunu hissettiğimden, her tehlikeyi göze alarak ziyaret edip MÜBAREK ELLERİNİ ÖPMEK LAZIM VE ŞART OLDUGUNU BİLDİM.
Ve ziyaretimde eski Said’in ism-i mübarekleri Bediuzzaman Said Nursi ve Risale-i Nurun mellifi ve sahibi olarak buldum. Kemal-i aşk ve ihlasla sarıldım. Ve benim mürşidim ve rehberim ve büyük üstadım o Risale-i Nur’dur dedim.” (Risale-i Nur talebelerinden Ahmed Nazif Çelebi (r.a) Kastamonu Lahikası/ Emin ile Feyzi’nin sordukları bir suale Üstaddan aldıkları cevap/ 36,37)
Elbaki Hüvelbaki İstanbul Üniversitesi Nur talebelerinden Kamil;
“….Titreyerek, günah ve zaaflarıma bin teessüf ve tevbe ederek yaklaşıp mübarek ellerini sonsuz bir iştiyakla öptüğüm ve içimi tertemiz tutmaya çabalayarak gözlerini bulmaya cesaret ettiğim o an hatıralarımın en büyük ve en nadide yadigarı olacak. Üniversiteli diğer kardeşlerim Üstadımız’ın hizmetinde bulunmakla şeref-i uzmaya kavuşmuşlar…” (Elbaki Hüvelbaki İstanbul Üniversitesi Nur talebelerinden Kamil Tarihce-i Hayat/ 8.Kısım:Isparta Hayatı/ 576)
Said-i Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Hüsrev;
“Evet, Sevgili Üstadım. Biz Allah’tan, Kur’an’dan, Habib-i Zişandan ve Risale-i Nur’dan ve Kur’an dellali siz sevgili üstadımızdan ebediyyen razıyız. Ve intizabımızdan (tabiyetimizden, baglılığımızdan) hiçbir cihetle pişmanlığımız yok…Biz ancak Allah’ı ve rızasını istiyoruz. Gün geçtikce rızası içinde Cenab-ı Hakka vuslat iştiyaklarını kalbimizde teksif ediyoruz (yoğunlaştırıyoruz). Çok kusurlu talebeniz…“(Hüsrev Şualar/11.Sua/230(336))
- Asrın Vekaleten Devrin İmam‘ı (Hidayet İmam‘ı) Hz.Mehdi (a.s)’a tâbîyet;
“Siz o geleni görünce kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa (gidip) Ona bey’at ediniz. Çünkü o Allah’ın Halifesi Mehdi’dir.” (Sünen-i ibni Mace Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları:10/348.hadis no:4084)
“O (Mehdi) Allah’ın tayin ettiği Zamanın İmam’ıdır.” (Mektubat-ı Rabbani 1.cild s.814)
“İbn-i Cerir, “Tehzib-il Asar”:
“Muhammed ümmetinin en hayırlısı ve sizin zorluklarınızı gideren VELİNİZ OLAN KİMSEYE KATILINIZ, O MEHDİ’DİR.” (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman 57)
“O Mehdi (a.s) arza sahip olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı, doğruluk ve adaletle doldurur. Sizden veya sonra gelenlerden birisi O’na yetişirse kar üzerine sürünerek dahi olsa, gelsin ONA KATILSIN! MUHAKKAK Kİ ONLAR HİDAYET SANCAKLARIDIR. (Hz. İbn-i Mes’ud RA) (Osman Catakli-Lütfü Doğan-M.Cevad “Ramuz el-Ehadis, Hadisler Deryası” Kıyamet Alametleri, 1982) 135/3.
“Bir gün Acf bin Malik’e Allah Resulü “Cok karanlık ve şiddetli bir kısım fitneler gelir. Derken fitneler birbirlerini takip eder. O kadar ki bu Ehl-i Beytimden Mehdi denilen bir Zat çıkıncaya kadar devam eder. SEN ONA ULAŞTIĞINDA TABİ OL Kİ, HİDAYETTE OLANLARDAN OLASIN.” buyurmuşlardı.(Süyuti, el-Havi, 2:67,68; el-Burhan, v.87a.)
Allah Resulü, Huzeyfetü’l-Yemani’nin bir sorusu üzerine hayırdan sonra şer, şerden sonra sulh olacagını bildirmiş, “Bu sulhtan sonra ne olacak?” dediğinde de şöyle buyurmuşlardı: “Dalalete davet edilecek. İşte sen o gün bir halife gördügünde ağacın kökünü ısırarak da olsa ölünceye kadar ona koş.” (Ebu Avane, Müsned, 4:476.)
“Ümmü Seleme (r.a); Resulullah’a “Mehdi gelecek mi?” Allah Resulü;
“Evet, gelmesi haktır.” (İkdü’d-Dürer, Varak:7b.)
“Kıyametin kopmasına bir gün kalsa Allah o günü uzatarak benim soyumdan bir kişi gönderecektir. Adı adımın, babasının adı babamın adının aynısı olacak. Zulüm ve zorbalık altında inleyen yeryüzünü huzur ve adaletle dolduracaktır.” (Ebu Davud, Mehdi: 1 (H.4282); Tirmizi, Fiten:52 (H.2231-2232)
“Sizden kim o güne yetişirse karlar üzerinde emekleyerek de olsa Ona katılsın.” (İbn-i Mace, Kitabü’l-Fiten:36 (H.4082,4084); İbni Kesir, Kitabü’n-Nihaye, 1:28-29.)
Said-i Nursi Hazretleri;
“Madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hakim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek ve o zat da, ehl-i beyt-i Nebeviden olacaktır….Kadir-i Zülcelal Hz. Mehdi ile de, alem-i İslamın zulümatını dağıtabilir. Ve vaadetmiştir, vaadini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye noktasında bakılsa gayet kolaydır.” (Mektubat/29.Mektup/425)
“Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş, fakat her biri üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibariyle, ahir zamanın Büyük Mehdi ünvanını alamamışlar.” (Emirdağ Lahikası/Hüve Nuktesi 232)
“Çok defa mektuplarimda işaret ettiğim gibi, Mehdi Al-i Resul’ün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-i manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri Onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i ilahiyyeden bekliyoruz.Ve Onun üç vazifesi olacak.” ( Emirdağ Lahikası,sf. 231)
“İşte bu hakikati bilmiyen insafsız insanlar derler ki; Ahiretin tafsilatını ders alan müteyakkız kalbli, keskin nazarlı olan sahabelerin fikirleri niçin bin sene hakikattan uzak olarak fikirleri düşmüş gibi, istikbal-i dünyevide bin dört yüz sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib zannetmişler? ” (Sözler, 318)
” Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşey’i kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek O Zat dahi bu zamanda gelse, harekatini o cereyanlara kaptırmamak için siyaset alemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini degiştirecek diye tahmin ediyorum.” (Kastamonu Lahikası, 57)
” Evet şimdi olmasa da 30-40 SENE SONRA…” (Hutbe-i Şamiye, sf.36)
“HZ.MEHDİ BAŞINA GEÇİP, TARIK-İ HAK (Hak yoluna, Allah’a ulaştıran hak yola) ve HAKİKATE (gerçeğe) sevk edecek…” (Mektubat/29.Mektup/426)
“…EHL-İ VELAYET (veli kulların) ve EHL-İ KEMALİN (kamil mürşidlerin, kemale ermiş kimselerin BAŞINA GEÇECEK, Al-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir Zat-ı Nurani, o Süfyanin şahs-i manevisi olan cereyen-i münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.” (Mektubat/15.Mektup/60)
“Çok zaman evvel bir ehl-i velayetten (veli şahıstan) işittim ki; O Zat, eski velilerin gaybı işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki: Şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bidatlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum.” (Mektubat / 359)
Hz.Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık Timaş yayın M.Yusuf Kandehlevi sayfa 252) Ebu Hazim (r.a)’dan rivayet edilen hadisde, Ebu Hazim Resulullah’ın buyurduğu bir hadis için demiştir ki: 44.(1842) Ebu Hureyre ile beş sene düşüp kalktım.Onu Hz.Peygamber S.A.V.’den şu hadisi rivayet ederken dinledim. Şöyle buyurmuştur:
“Beni İsrail’i Peygamberler idare ederdi. Bir peygamber vefat etti mi yerine (başka) bir peygamber geçerdi. Şu bir gercektir ki benden sonra peygamber yoktur. Ama halifeler gelecek hem de çok olacaklar.”
Ashab: O halde bize ne emredersin? dediler.
“Birinciye ve Ondan sonra gelene (sıra ile) yaptığınız bey’atı tutun! (Müslim, imare 44 H.No.1842, 3/147 Buhari, Enbiya 5, Fethu’l, Bari 6/495, ibni Mace, Ci-had 42k, H.No. 2871, 2/958, Ahmed 2/97)
Kütüb-i Sitte:
“İmamın Varlığı Dinen Zaruridir: Her mü’minin müslümanlığının tamam olması için İmam’ı tanıması gerekmektedir, bu durum ise bir İmam’ın varlığını zorunlu kılmaktadır. Bu söylenene delil olarak Kur’an-ı Kerim’den: “Allah’a itaat edin, resule ve sizden olan emir sahibine yani imama itaat edin…” (Nisa:4/59) melindeki ayet ile Hz. Peygamber (a.s)’in: Kim zamanın İmam’ını tanımadan ölür ise, cahiliye ölümü ile ölmüş olur” melindeki hadisi gösterilir.
Teftazani bu nasslarla (kesin delillerle) İmam’ı tanımanın ve ona itaat etmenin vacip (zorunlu, mecburi, farz) kılınmış olduğunu belirttikten sonra İmam’ın varlığının vücubuna (zorunluluğuna) hükmeder: “Zira tanıma ve itaat etmenin vacip olması onun var olmasını da vacip kılar.” (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akcağ Yayınları:2/282)
Taftazani (Mesud b.Ömer): Eserin adı; Şehru’l-Makasid
“Dünyayı adalet ve iyilikle dolduracak bir İMAMIN ÇIKMASI KONUSUNDA hadis-i sahiha (sahih hadisler) varid olmuşlar.” (TAFTAZANI, Mesud b.Ömer, Serhu’l-Makasid, I-V, Tahkik, ta’lik Abdurrahman Amire, Alem’ul-Kütüb, Beyrut, 1989, V, 312;krs, et-Tac, V, 343, (Kitabu’l-Fiten,bab, 7)
Muhyiddin Arabi Futuhat-i Mekkiye;
“Allah’ın bir Halifesi daha vardır ki, yeryüzü haksızlıklar ve zülümle dolduğu zaman zuhur edecektir.Yeryüzünü adalet ve sükunetle dolduracaktır.Peygamber Efendimiz(sav)’ in yolundan gidecektir. O, hiç yanılmayacaktır…
–Dini, Peygamber Efendimiz(sav)’ in zamanındaki gibi aynen tatbik edecek…
–Düşmanları ehli ictihad alimlerinin taklid edenleri olacak. Çünkü onlar, Mehdi’nin, İmamlarının mezheplerinin tersine hüküm ettiğini gördüklerinde, bundan hoşlanmayacaklar, fakat karşı da gelmeyecekler…
–O’nun açık düşmanları fukaha (fıkıh alimleri) olacak, çünkü halk arasında bir imtiyazları kalmayacak, hatta ahkam hususunda ilimleri de azalacak. Mehdi’nin gelişi ile, alimlerin hükümlerdeki anlaşmazlıkları da giderilecek…
–Şayet elinde kılınç olmasaydı, alimler onun ölümüne fetva verirlerdi…
–Mehdi gücünü Allah’tan alacaktır…
Aynı eserindeki şiiri;
“Dikkat edin. Velilerin sonu şehiddir. Varlıklar imamın gözüdür. O, Ali Ahmed neslinden gelecek olan Seyyid Mehdi’dir. Kötülükleri bertaraf edecek keskin bir kılınçtır!” (Muhyiddin Arabi, el-Futuhat El Mekkiye, 366. bab, C.3, s. 327-328)