01-HANİF DİNİ

HANİF DİNİ
 
İnsanlık var oldu olalı kâinatta bir tek dîn var olmuştur. İkinci bir dîn hiçbir zaman Allahû Tealâ tarafından indirilmemiştir. Bütün devirlerde bütün insanlar, her peygamberin yaşadığı devirde mutlak olarak o tek dîni yaşadılar. Kâinatın bu tek dîni, hiç değişmemiştir.

Allah, insanlık tarihi boyunca ister nebî resûl olsun, ister velî resûl olsun, bütün resûllerine aynı dîni tebliğ etmiştir. Allahû Tealâ bütün kavimlere devamlı olarak resûl gönderir.

23/MU’MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.

Allahû Tealâ’nın resûlleri bütün kavimlere tek bir dîni tebliğ etmek üzere gönderilir. O tek dînin her lisanda ayrı bir adı vardır. İsmin değişmesi dîni değiştirmez. Dîn, tek bir dîndir. Bu dînin Hz. İbrâhîm zamanındaki adı, hanif idi. Kur’ân-ı Kerim’deki adı İslâm dînidir ama aynı zamanda hanif dîni olarak da geçer. İslam, teslim, selam, selamet, müslim, müslüman kelimelerinin hepsi Silm kökünden gelir. Arapça adı İslâm olan dîn, kâinatın tek dînidir.

30/RÛM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Artık hanif olarak kendini (vechini) dîn için ikame et, Allah’ın hanif fıtratıyla ki; Allah, insanları onun üzerine (hanif fıtratıyla) yaratmıştır. Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. Kayyum olan (kaim olacak, ezelden ebede kadar yaşayacak) dîn budur. Fakat insanların çoğu bilmez.

Hz. İbrâhîm’in hanif dini 3 temel esasa dayanır.

1- Vahdet. Tek Allah’a inanmak, Allah’ın tekliği.
2- Tevhid. Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırka.
3- Teslim. Ruhu, vechi (fizik vücudu), nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek.

Allahû Tealâ Hz. Nuh’a verdiği şeriatı önce Hz.İbrâhîm’e daha sonra Hz. Musa’aya, Hz. İsa’ya ve daha sonra da Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e vermiştir. Hepsi aynı şeriatı yaşamışlar.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

22/HACC-67: Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).
Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah’a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.

Kur’ân-ı Kerim, İncil, Zebur, Tevrat, bütün peygamberlere indirilenler, hepsi birbirinin aynıdır.

22/HACC-78: Ve câhidû fillâhi hakka cihâdih(cihâdihî), huvectebâkum ve mâ ceale aleykum fid dîni min harac(haracin), millete ebîkum ibrâhîm(ibrâhîme), huve semmakumul muslimîne min kablu ve fî hâzâ li yekûner resûlu şehîden aleykum ve tekûnû şuhedâe alen nâs(nâsi), fe ekîmûs salâte ve âtuz zekâte va’tesımû billâh(billâhi), huve mevlâkum, fe ni’mel mevlâ ve ni’men nasîr(nasîru).
Ve Allah’da hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dînde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrâhîm (A.S)’ın dînidir. O, sizi daha önce de “müslümanlar” (Allah’a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Bunda da (Kur’ân-ı Kerim’de de), resûl size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye. Öyleyse namazı ikame edin (kılın), zekâtı verin, Allah’a sarılın (Allah’ın Zat’ında yok olun). O, sizin Mevlâ’nız. (O), ne güzel Mevlâ (dost) ve ne güzel yardımcı.

Hanif dîninin muhtevası 28 basamakta 7 safha 4 teslimi içerir.

  1. safha, Allah’a ulaşmayı dilemek,
  2. safha, mürşide ulaşmak,
  3. safha, ruhu Allah’a ulaştırmak teslim etmek. 22.basamak ve 1. teslimdir.
  4. safha, fizik vücudu Allah’a teslim etmek. 25.basamak ve 2. teslimdir.
  5. safha, nefsin teslim etmek. 26. basamak ve 3. teslimdir.
  6. safha, irşada ulaşmaktır. 27.basamak.
  7. safha, iradeyi Allah’a teslim etmek. 28. basamağın 4. Kademesidir, son teslimdir (4.teslim).

Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek dînin temelidir.

İnsanlık tarihi boyunca bütün dînlerdeki insanlar, 7 safhada 4 teslimi yaşamışlardır. Bütün peygamberler aynı dîni yaşadılar ve onların kavimleri de aynı şeyi yaşadı. Bütün mukaddes kitaplar 7 safhayı anlatır. Peygamberlere indirilen bütün kitaplar aslında tek bir dînin temsilcileri olarak indirilmiştir.

Öyleyse dîn, herhangi bir peygamber zamanında var oluyor. O peygamber bütün milletlere kendi milletinden olmak üzere dîni açıklıyor. Bu dîn, ondan evvelki peygamberin dînidir. Bu dîn, o sırada bu dînin açıklaması yapıldığı sırada bütün kavimlerdeki resûllerin dînidir. Kavimlerine her devirde hepsi aynı şeyleri söylüyorlar.

Allahû Tealâ her devrin diliyle aynı mânâya gelen, müslümanlar, Allah’a teslim olanlar olarak değerlendirdiği insanları, resûlleri vasıtasıyla hep dîn için yetiştirmiştir. Bütün devirlerde hep aynı olay söz konusu olmuştur. Allah’a teslim olma dîni. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’i indirip de İslâm adını orada kullanınca, her devirde aynı mânâya gelen kelimeyi yani Allah’a teslim olmayı ifade eden bir kelimeyi kullanmış oluyor. Allah’a teslim olmak, bu dînin Arapça ismi “İslâm”dır. Her dilde bunun bir karşılığı var.

3/ÂLİ İMRÂN-19: İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı).
Muhakkak ki Allah’ın indinde dîn, İslâm’dır (teslim dînidir). Kendilerine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hased sebebiyle ihtilâfa düştüler. Ve kim Allah’ın âyetlerini örterse (inkâr ederse), o taktirde, muhakkak ki Allah, hesabı çabuk görendir.

Allah’ın katında İslâm’dan başka bir dîn hiç olmadı. Allah’tan başka ilâh yok ve Allah katındaki dîn sadece İslâm; yani Allah’a teslim olma dînidir. Bütün devirlerde aynı şey olmuştur. Hep insanlar Allah’a başta resûlleri olmak üzere ister nebî resûl olsun, ister kavimlerdeki velî resûller olsun ama o resûlle birlikte mutlaka tâbî olanlar Allah’a teslim olmuşlardır. Ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah’a teslim etmişlerdir.

3/ÂLİ İMRÂN-85: Ve men yebtegi gayrel islâmi dînen fe len yukbele minh(minhu), ve huve fîl âhireti minel hâsirîn(hâsirîne).
Ve kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa, o taktirde kendisinden asla kabul edilmez ve o, ahirette “hüsranda olanlar”dan olur.

İşte kâinatın tek dîninin muhtevasına baktığımız zaman, bütün sahâbenin Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le beraber aynı dîni 7 safhada da yaşadıklarını görüyoruz. Bütün devirlerde bütün peygamberler ve onlara tâbî olanlar aynı şeyi yapmışlardır.

Öyleyse şu anda mevcut olan üç tane dîn, Hz. Musa’nın dîni, yahudilerin tâbî olduğu dîndir. Hz. İsa’nın dîni, hristiyanların tâbî olduğu dîndir ve İslâm dîni, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e tâbî olanların dînidir. Aslında üçü de Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir. Allahû Tealâ diyor ki:
16/NAHL-120: İnne ibrâhîme kâne ummeten kâniten lillâhi hanîfâ(hanîfen) ve lem yeku minel muşrikîn(muşrikîne).
Muhakkak ki İbrâhîm (A.S), Allah’a hanif (tek Allah’a inanan) olarak kanitin olan (yönelen) bir ümmet idi. Ve o, müşriklerden olmadı.

Allahû Tealâ Hz. İbrâhîm’in hanif olduğunu ifade etmektedir ve ne zaman Hz. İbrâhîm’den bahsetse, “O müşriklerden olmadı.” buyurmaktadır.

3/ÂLİ İMRÂN-67: Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanîfen muslimâ(muslimen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Hz. İbrâhîm, yahudi veya nasrani olmadı. Fakat hanif (Allah’ın tek oluşuna, ölmeden önce ruhun O’na ulaştırılmasının ve Allah’a teslim olmanın farz olduğuna inanan), (Allah’a teslim olmuş) bir müslümandı. Ve o müşriklerden olmadı.

Neden bunu söylüyor? Çünkü hanif olan, Allah’a ulaşmayı dileyen birisidir. Allah’a ulaşmayı dilediği anda şirkten kurtulmuştur. Şirkten kurtulmak, kâinatın tek dînini yaşamak, hanif olmakla mümkündür. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

Dünyada yapılan incelemeler, 72 çeşit inanç biçimi olduğunu söylemektedir. Bu 72 çeşit inanç biçiminin oluşturduğu insanlar, hepsi fırkalara ayrılanlardır. Ama bu 72 çeşit fırkanın, inanç biçiminin içinde küçük gruplar tecelli etmektedir. O küçük gruplar, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Yani ruhlarını, vechlerini, nefslerini, iradelerini Allah’a teslim etmek şerefine erenlerdir.

Kim Allah’a yönelirse, o fırkalara ayrılmamıştır. O hanif dînini yaşamak üzere harekete geçmiştir. Eğer Allah’a ulaşmayı dilemeseydi, kişi o zaman o fırkalara ayrılanların herhangi bir fırkasında bulunacaktı. Kâinatın yegâne dîninin, hanif dîninin mensupları, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırka vücuda getirirler. İnsanlık tarihi boyunca, bu tek fırka her devirde bütün milletlerin içinde olmuştur ama sayıları, her devirde bütün milletlerin içinde hep azınlık olarak kalmıştır. O halde sadece fırkalara ayrılmayanlar haniftir.

Allah’a ulaşmayı dilemek yoksa dîn yoktur. Çünkü Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir insan, herşeyin en güzelini yapsa da, yaptıkları hiçbir şey ifade etmez. Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, o kişi hanif dîninin içinde değildir. O kişi fırkalara ayrılmışlardan sadece bir tanesidir. Allahû Tealâ fırkalara ayrılmayanların ve ayrılanların sonucunu gösteriyor.

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

İşte Allahû Tealâ, çok az insanın hedefe ulaştığını anlatıyor. İblis, her devirde aynı başarıyı sağlamıştır. İnsanların çok büyük bir kısmı şeytana hep kul olmuşlardır. Her devirde bu olay olmuştur. Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesindeki mü’minler, yani Allah’ın kullarıdır. Herkes başlangıçta şeytanın kuludur. Kişi, ne zaman Allah’a ulaşmayı dilerse, o zaman Allah’ın kulu olur.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Bundan 14 asır evvel bütün sahâbe Zümer suresinin 17.ayet-i kerimesine göre Allah’a ulaşmayı dileyerek şeytana kul olmaktan kurtulmuşlar, Allah’a kul olmuşlar. Kâinatın ezelî dîni, Allah’a teslim olma dîni yani hanif dînini yaşamışlar.

Dînlerden murat, sadece şeytanın sahtekârlığıdır. Şeytan, Allah’ın indirdiği kitapların varlığına rağmen; her devirde insanları o kitaplardaki hakikatlerden koparmayı başarmıştır. Dîn, nasıl evvelki peygamberlere bağlı olanlar tarafından yaşandıktan sonra unutulmuşsa, yahudilik’te unutulmuşsa, hristiyanlık’ta, İslâm’da da artık unutulmuştur. İblis, her devirde aynı başarıyı sağlamıştır. İnsanların çok büyük bir kısmı şeytana hep kul olmuşlardır.

Bütün dînlerin arasında sadece %10’dan çok daha az toplumlar, kendi dînleri içinde diğer insanların yaşadığından farklı bir yaşantı sürdürüyorlar. Onlar, Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Bu insanlar hanif dîninin yani İslâm dîninin 7 safhasını da yaşıyorlar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

16/NAHL-123: Summe evhaynâ ileyke enittebi’ millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Sonra da sana “hanif (vahdet, tevhid ve teslimi esas alan) olarak İbrâhîm (A.S)’ın dînine tâbî olmayı” vahyettik. Ve o, müşriklerden olmadı.

Allahû Tealâ, Hz. İbrâhîm’in hanif olduğundan bahsettikten sonra Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e, “Sen de hanifsin.” diyor.
6/EN’ÂM-161: Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
“Muhakkak ki; Rabbim, beni hanif olarak Sıratı Mustakîm’e, kıyâmete kadar ayakta kalacak olan Hz. İbrâhîm’in milletinin dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden olmadı.

Hz. Âdem’den başlayarak, bütün peygamberler hanif dîninin, kâinatın tek dîninin gereklerini yaşadılar. Şu anda İslâm’ın içinde de, hristiyanlar içinde de, yahudilerin içinde de, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den bu tarafa gelen bir dizayn içerisinde kâinatın tek dîni olan hanif dinini yaşayanlar var.

Çünkü Hz. Musa da hanifti, Hz. İsa da hanifti, Peygamber Efendimiz (S.A.V) de hanifti. Bütün onlara hanif fıtratını veren Allahû Tealâ, o hanif dîninin yaşantısını Hz. İbrâhîm’e yaşattı, ondan sonra Hz. Musa’ya yaşattı, sonra Hz. İsa’ya yaşattı, sonra da Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e yaşattı. Şimdi de Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in izinden gidenler kâinatın tek dîni olan hanif dinini , Kur’ân-ı Kerim’deki Arapça adıyla İslâm’ı yaşayanlar vardır.

Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in tebliğ yaptığı devrelerde, Kur’ân-ı Kerim’den yeni âyetler indikçe, hristiyanların ve yahudilerin içinde de bir kısım insanlar, bu âyetlerden büyük sevinç ve mutluluk duymuşlardır ve onlarla ferahlanmışlardır.

19/MERYEM-58: Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen). (SECDE ÂYETİ)
İşte onlar, Allah’ın kendilerine ni’met verdiği nebîlerdendir. Âdem (A.S)’ın zürriyyetinden (neslinden) ve Nuh (A.S)’la beraber taşıdıklarımızdan ve İbrâhîm (A.S) ve İsrail (A.S)’ın zürriyyetinden ve Bizim hidayete erdirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendir. Onlara, Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlardı.

Neden acaba? Çünkü kendileri de o hayatı yaşıyorlar. Hristiyanların içindeki küçük bir azınlık ve yahudilerin içindeki küçük bir azınlık, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’le sahâbenin yaşadığı İslâm’ı yaşadılar. Bu küçük azınlığın da ataları, elden ele tâbiiyet alarak o güne kadar gelmişlerdir. Hz. İsa zamanında yola girenler, O’nun havarilerine tâbî olanlar, sonra tâbî olanlara tâbî olanlar, son tâbî olanlara tâbî olanlarla asırlar boyunca tâbiiyet yenilenmektedir.

Allahû Tealâ, kitapları olan Tevrat’ta ve İncil’de sahâbeden bahsetmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Musa’dan, ona tâbî olanlardan; Hz. Davud’dan, ona tâbî olanlardan; Hz. İsa’dan, ona tâbî olanlardan; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den ve O’nun sahâbesinden bahsetmektedir.
Allahû Tealâ, bütün kitaplarını; Kur’ân-ı Kerim’i, Tevrat’ı, İncil’i hak ile indirmiştir. Mukaddes kitapları incelediğimiz zaman Kur’ân’ın da, Tevrat’ın da, İncil’in de birer nur olduğu, birer şifa olduğu, birer hidayet rehberi olduğu açık ve kesin bir şekilde belirtilmiştir.

Kur’an-ı Kerim bir hidayet rehberi ve nurdur;

10/YÛNUS-57: Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev’ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu’minîn(mu’minîne).
Ey insanlar! Size, Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifa ve mü’minlere hidayet ve rahmet gelmiştir.

42/ŞÛRÂ-52: Ve kezâlike evhaynâ ileyke rûhan min emrinâ, mâ kunte tedrî mel kitâbu ve lel îmânu ve lâkin cealnâhu nûren nehdî bihî men neşâu min ibâdinâ, ve inneke le tehdî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve işte böylece sana emrimizden bir ruh (Kur’ân-ı Kerim) vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve îmân nedir bilmiyordun. Ve lâkin O’nu “nur” kıldık. Kullarımızdan dilediğimizi O’nunla hidayete erdiririz. Ve muhakkak ki sen, mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet ediyorsun (ulaştırıyorsun).

İncil bir hidayet rehberi ve nurdur;

5/MÂİDE-46: Ve kaffeynâ alâ âsârihim bi îsebni meryeme musaddıkan limâ beyne yedeyhi minet tevrâti ve âteynâhul incîle fîhi huden ve nûrun, ve musaddıkan limâ beyne yedeyhi minet tevrâti ve huden ve mev’ızeten lil muttekîn(muttekîne).
Onların izleri üzerine, Tevrat’tan ellerinde bulunanı tasdik edici olarak Hz. Meryem’in oğlu İsâ’yı gönderdik. Ve ona, içinde bir hidayet ve bir nur olan, Tevrat’tan ellerinde bulunanı tasdik eden ve müttekîler (takvâ sahipleri) için, hidayete erdirici ve vaaz edici (öğüt verici) olan İncil’i verdik.

Tevrat bir hidayet rehberi ve nurdur;

5/MÂİDE-44: İnnâ enzelnât tevrâte fîhâ huden ve nûrun, yahkumu bihân nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bi mâstuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen). Ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).
Muhakkak ki Tevrat’ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri (Hakk’a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbanîler (kendilerini Rabb’lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allah’ın Kitab’ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben’den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.

Hz. Musa, evvelki bütün kitapların tasdikçisi olarak gelmiştir.
Hz. İsa, Zebur’un, Tevrat’ın ve ondan evvelki bütün kitapların tasdikçisi olarak gelmiştir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V), İncil’in ve ondan evvelki bütün kitapların tasdikçisi olarak gelmiştir.

Tevrat, kendisinden evvel gelen bütün kitapları tasdik eder.
Zebur, Tevrat’ı ve ondan evvel gelen bütün kitapları tasdik eder.
İncil, Zebur’u, Tevrat’ı ve ondan evvel gelen bütün kitapları tasdik eder.
Kur’ân-ı Kerim; İncil’i de Tevrat’ı da Zebur’u da ondan evvel gelenleri de tasdik eder.

İnsanın ruhunun, fizik vücudunun, nefsinin, iradesinin Allah’a teslimi (hidayet) ve temel hükümler, Allah’ın bütün kitaplarında vardır; farz kılınmıştır. Allah’ın insanlık tarihi boyunca sadece bir tek dîni olmuştur; işte o dîn Allah’a teslim olmayı emreder.

Allahû Tealâ bütün peygamberlere aynı şeyleri öğretmiştir. Söz konusu olan 7 safha içersinde 4 tane teslimdir.

Üçü de hidayet kitabı, hidayet rehberidirler. 7 safha 4 teslimi içeren, 3 temel Kitap da aynı şeyleri söylüyorlar. Allahû Tealâ’ya nasıl ulaşmayı dileyeceğimizi, nasıl dalâletten kurtulacağımızı, hidayet ehli olacağımızı, 4 tane teslimi nasıl gerçekleştireceğimizi söylüyorlar. 3 kitap da 28 basamaklık hidayeti nasıl yaşayacağımızı anlatır.

Kur’ân-ı Kerim’le, Tevrat’ın, İncil’in ve diğer peygamberlere indirilen kitapların hepsinin aralarında mutlaka muhteşem bir bağ söz konusudur. Bu bağın ortaya koyduğu gerçek açık ve kesin olarak hidayettir. Demek ki Allah’ın peygamberlere indirdiği kitapların temelini hidayet oluşturuyor.

Hidayet nedir? Ruhu Allah’a ulaştırmaktır. Allah’a ruhu teslim etmektir.

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz’in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm’dir (en iyi bilendir).

2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve lân nasârâ hattâ tettebia milletehum, kul inne hudâllâhi huvel hudâ, ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.

Görüyoruz ki dînler arasında, dînler diyebileceğimiz bir müessese mevcut değildir. Sadece dîn vardır. Allah’a hidayet eden bir dîn… Hidayete erdiren bir tek dîn… Hz. Âdem’den Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e kadar bütün peygamberlerin ve onlara tâbî olanları yaşadığı, bütün kavimlerde, bütün zaman parçalarında, o kavimlerin resûllerine tâbî olanların yaşadığı, hidayet. İşte bu açıdan dînler yoktur. Sadece bir tek dîn olmuştur.

Allahu Teala insanların mutluluğuna vetire olan ve 7 safha 4 teslimi anlatan Kutsal kitabların hükümlerine uymayan, hanif dinini yaşamayan kimsenin bir din üzere olmadığını buyurmakta.

5/MÂİDE-68: Kul yâ ehlel kitâbi lestum alâ şey’in hattâ tukîmût tevrâte vel incîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum. Ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufran), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).
De ki; “Ey Ehli Kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabb’iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb’inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.

Allahu Teala 3 kitaptan bahsediyor; Tevrat’tan, İncilden ve “Sana indirilen“ ifadesiyle Kur’an-ı Kerim’den bahsediyor. Allahu Teala Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da aynı emirleri vermiştir. 7 safha ve 4 teslim Tevrat’ta da, İncil’de da, Kur’an’da da farzdır. İşte “Size indirilen kitapları uygulamadıkça“ demek, bunları uygulamamaktır.

Ayrıca “Size indirilen kitapları uygulamadıkça“ demesi, bu kitapların birbirinden farklı olmadığının kesin işaretidir. O kitabın uygulanmasıysa, Allahu Teala’nın bütün kitapları bu 7 safha 4 teslimi içerdiği cihetle, 7 safha 4 teslimi uygulamak demektir.

5/MÂİDE-69: İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiûne ven nasârâ men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve amile sâlihan, fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Muhakkak ki, âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), ve Yahudiler, Sâbiiler ve Nasrânilerden (Hristiyanlardan) kim Allah’a ve âhir güne îmân eder ve nefsini ıslâh edici ameller (nefs tezkiyesi ) yaparsa onlara artık korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.

Hz.İsa da, Hz.Musa’da, Hz.Muhammed (s.a.v) Efendimiz’de, Babamız Hz.İbrahim’in dinini yaşamış ve halkına onu anlatmıştır. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz.Adem a.s.‘da Allah’ın bu tek dinini yaşamış ve herkesi o dine davet etmiştir.

Bu durumda yapılması gereken şey, Allah’ın bu emrini yani babamız Hz.İbrahim’in hanif dinini yaşamaktır. Benim dinim, senin dinin, onun dini tartışmalarını artık geride bırakmak, hepimizin kutsal kitaplarda Allah’ın yaşamamızı emrettiği yegane dini yaşamak ana hedefimiz olmalıdır. Allah’ın hedef emirleri olan tüm kutsal kitaplarda ayetlerle emredilen 7 safha 4 teslimi yaşamakla yükümlüyüz.

Allah’ın bütün dînlerdeki hükmü Allah’a teslim olmaktır.

Tevrat’takiler de, İncil’dekiler de, Kur’ân-ı Kerim’dekiler de birbirinin aynı. Hepsi, O tek Allah’ın, her peygamberine onun yaşadığı devirde verdiği aynı bilgiler. Kitabî bilgilerde hiçbir değişiklik yok.

O halde görülüyor ki; aradan asırlar geçmiş ve iblis herşeyi değiştirmeyi başarmıştır. Böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın kitapları arasındaki hükümlerin, özelliklerin ve hedeflerin bugün ellerde dolaşan Tevrat’ta, İncil’de, Kur’ân-ı Kerim’de aynı olduğu kesinlik kazanıyor.

Sadece bir tek dîn: Hanif dîni. Tek Allah’a inanan, Allah’a teslim olmaya götüren, ruhun, vechin, nefsin ve iradenin Allah’a teslimini farz kılan bir tek dîn olmuş insanlık tarihi boyunca. Sadece bir tek dîn!…

Öyleyse Hz. İbrâhîm’in hanif dîninden başka bir dîn ne ondan evvel ne de ondan sonra hiç olmamıştır ve olmayacaktır. Dînler yoktur, sadece dîn vardır. Allah’ın kâinattaki tek dîni; hanif dîni, Arapça adıyla İslâm dînidir. İslâm kelimesi, hanif kelimesinin Arapça’sı olup “Allah’a teslim olan” demektir.

Allah razı olsun.