HANİF DİNİ NEDEN YAŞANMIYOR
Bütün dînlerin müşterek özelliği Allah’a teslim olmaktır. Allah’ın insanlık tarihi boyunca sadece bir tek dîni olmuştur, o dîn Allah’a teslim olmayı emreder. Kutsal kitaplarda Allahû Teâlâ’nın teslim âyetlerini mutlaka o kitaplara yerleştirdiğini görüyoruz. Bütün kutsal kitaplar, bütün dînler bu emrin yerine getirilmesi içindir.
Allahû Teâlâ Hz.Musa’ya Tevrat’ı indiriyor, tabletler; Allah’ın söyledikleri ve onunla beraber ona tâbî olanların hepsi Allah’a teslim oluyor. Kur’an-ı Kerim Hz. Musa’nın ve ona tâbi olanların Allah’a teslim olduklarını söylüyor. İşte o günden bu tarafa insan tabiatının yozlaşmaya açık yönü sebebiyle insanlar Allah’ın dîni konusunda devamlı farklılaşmalar yaşadılar.
Bu farklılaşmalardır ki insanların dejenerasyonu, dînlerini unutması sebebi ile Hz.Davut’a Allahû Teâlâ’nın Zebur’u indirmesini oluşturdu. İnsanların çoğu Hz. Davut’un devrine ulaştıkları zaman Allah’a teslim olmayı unutmuşlardı. Ama aralarında hep daha evvelkilerden ilmi ve irfanı alan ve kendileri de Allah’a teslim olan bir grup hep yaşadı, bu gün de yaşıyor.
3/ÂLİ İMRÂN-113: Leysû sevâ’(sevâen), min ehlil kitâbi ummetun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli ve hum yescudûn(yescudûne).
Onların (hepsi) bir değildir. Kitap ehlinden, gece saatlerinde kıyamda durup, Allah’ın âyetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır.
3/ÂLİ İMRÂN-114: Yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munkeri ve yusâriûne fîl hayrât(hayrâti), ve ulâike mines sâlihîn(sâlihîne).
Onlar, Allah’a ve yevmil âhire îmân ederler, mâruf (irfan) ile emreder ve kötülükten nehyederler (men ederler) ve hayırlara koşarlar. İşte onlar, sâlihlerdendir.
Zaman itibariyle Allah’ın indirdiği tek dînde, Allah’ın teslim dîninde değişmeler olmuştur, bunun için merasimler birbirinden farklılıklar gösterirler, ama bizim üzerimize düşen görev beraber olduğumuz, müşterek olduğumuz noktalardan hareket etmek evvela bunları kabul etmek sonrada zaman içerisinde anlaşma zeminine konuları birer birer ele alıp müşterek taraflarını tesbit etmektir.
Allah El Hakk ve el Adl esmasının sahibidir. Hangi devirde yarattığı kulları olursa olsun insanlara adaletsiz davranması birilerine verdiklerini başkalarından esirgemesi mümkün değildir.
Cennet saadetinin ve dünya saadetinin bütünüyle sahibi olan bir insan;
1-Ruhunu Allah’a teslim etmiş,
2-Fizik vücudunu Allah’a teslim etmiş,
3-Nefsini Allah’a teslim etmiş bir insandır.
İşte bütün Allah’ın ortaya koyduğu dînler bu gerçekleri ifade ediyor.
Bu güzelliği yaşayabilenler Allah’ın kendilerine ihsanda bulunduğu insanlardır. Allahû Teâlâ Kur’an-ı Kerimde “onların arasında da gece gündüz Allah’a secde edenler, zikir yapanlar, bütün peygamberlere inananlar ve Allah’a teslim olanlar var” buyuruyor.
19/MERYEM-58: Ulâikellezîne en’amallâhu aleyhim minen nebiyyîne min zurriyyeti âdeme ve mimmen hamelnâ mea nûhin ve min zurriyyeti ibrâhîme ve isrâîle ve mimmen hedeynâ vectebeynâ, izâ tutlâ aleyhim âyâtur rahmâni harrû succeden ve bukiyyâ(bukiyyen). (SECDE ÂYETİ) İşte onlar, Allah’ın kendilerine ni’met verdiği nebîlerdendir. Âdem (A.S)’ın zürriyyetinden (neslinden) ve Nuh (A.S)’la beraber taşıdıklarımızdan ve İbrâhîm (A.S) ve İsrail (A.S)’ın zürriyyetinden ve Bizim hidayete erdirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendir. Onlara, Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlardı.
Ne yazık ki toplumun büyük kısmı Allah’a teslim olmayı unuttu. Ama bu gün yaşayan Musevilerin içinde de Allah’a teslim olmayı unutmayan bir grup hala hayatta. Bu günkü nesil de Hz. Musa’dan gelen Allah’ın emirlerinin teslime mütealik olan kesimi az bir kesim topluluk tarafından, insanların küçük bir kısmı tarafından hâlâ tatbik edilmektedir.
Hz. Davut zamanında yaşayanlar onunla birlikte Allah’a teslim oldular. Hz. İbrâhîm zamanında yaşayanlar onunla beraber Allah’a teslim oldular. Hz.Nuh zamanında yaşayanlar onunla birlikte Allah’a teslim oldular. O devirde yaşayanlar deyince devirde yaşayanların hepsi zannedilmemelidir, teslim olanların sayısı her zamanki gibi toplumun sadece küçük bir parçasını oluşturmuştur. Ama onlar, küçük kesimin bir kısmı, Allahû Teâlâ’nın yolundan devam edip Allah’a teslim olurken, sonraki nesillerde toplumun büyük bir kısmı yollarından ayrıldılar. Ama ne var ki sonradan gelen bütün nesillerin içinde aynı geleneği devam ettiren, mürşidlerine tâbi olan Allah’a ruhunu, fizik bedenini, nefsini teslim eden insanlar hep yaşadılar, hâlâ da yaşıyorlar.
Hz. İsa’dan bu tarafa insanlar giderek Allah’a teslim olma standartlarını unuttular. Ama büyük çoğunluğun unutması aralarındaki küçük bir azınlığın Allah’a teslim standartlarını yaşamalarına mani olmadı. Hâlâ onların arasında da Kur’an-ı Kerim’in söylediği gibi Allah’a teslim olanlar var. Hz. İsa’nın devrindeki geleneklerini, Allah’ın o zaman ona söylediklerini devam ettirerek bu noktaya ulaştılar ki; o söylenenler Peygamber Efendimiz SAV efendimize söylenen temel esaslarla gene aynıydı. Allahû Teâlâ Hz. İbrâhîm’in dinini anlatmış, ona İslâm olmasını emretmiş.
Hz. Muhammed Mustafa SAV’e Allahû Teâlâ Kur’an-ı Kerim’i indirdi. Ve hamdolsun ki o kitapta iblis en küçük bir değişikliği yapamadı. Onun için Kur’an-ı Kerim Allah’a teslim olmanın bütün esaslarını, asıllarını ve detaylarını bütün dünyaya ulaştırabilecek olan en sağlam kaynaktır.
Diğer dînlerde musevilerin arasında Hz.Davut’a tâbi olanlar arasında, Hz. İsa’ya tâbi olanlar arasında bu gün hâlâ Hz.Musa’ya, Hz.Davut’a, Hz. İsa’ya indirilenlere, (Allah’a teslim olma esaslarına) sadık kalarak o devirlerden bu tarafa binlerce yıldan beri geleneklerini ait oldukları peygamberin yaptığı gibi aynen devam ettirenler var.
Bütün dünya bu tarzda yaşayan insanlardan bir kısmını her milletin içinde barındırıyor. Bu açıdan baktığımızda bütün milletlerin arasında neden Allahû Teâlâ’nın daima resûller ba’as ettiğini daha iyi anlayacağız.
Allahu Teala tevhid çatısı altında buluşmamız için daima uyarıcılar göndermiştir.
18/KEHF-56: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), ve yucâdilullezîne keferû bil bâtılı li yudhıdû bihil hakka vettehazû âyâtî ve mâ unzirû huzuvâ(huzuven). Biz, resûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndeririz. Kâfirler (ise) hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ederler. Âyetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri alay (konusu) ederler.
14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.
Birbiri ardından, kesintisiz gönderilen bu uyarıcılar her defasında inkar edilmiş.
23/MU’MİNÛN-44: Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun.
Bu inkar Hz.Adem AS.dan günümüze kadar hep var olmuş. Kur’an’dan önceki kitapların hepsi hidayet rehberi olmalarına rağmen, şeytan, insanları kullanarak bu kitapları tahrif etmeyi başarmış. Fakat hidayet ayetlerini yok edememiş. Şeytana Allahû Teâlâ, Allah’a teslim konusundaki asılları bozmak, mahvetmek yetkisini vermemiş.
2/BAKARA-59: Fe beddelellezîne zalemû kavlen gayrellezî kîle lehum fe enzelnâ alellezîne zalemû riczen mines semâi bimâ kânû yefsukûn(yefsukûne).
Böylece o zalimler, sözleri, kendilerine söylenenden başka bir sözle değiştirdiler. Biz de o zaman fıska düştüklerinden dolayı o zulmedenlerin üzerine gökten bir azap indirdik.
“Efendimizle birlikteydik, bir ara gözlerini göğe dikti ve şöyle buyurdu:
“Gün gelir, ilim insanları terk eder. İnsanların onda hiç nasibi kalmaz.”
Ziyad b. Lebîd el–Ensârî sordu:
“İlim bizi nasıl terk edebilir ki? Biz Kur’an’ı okuyoruz ve bundan böyle de valla–hi okuyacağız. Hanımlarımıza, oğullarımıza da okutmaktayız.”
Resûlullah şöyle cevap verdi:
“Ey Ziyad! Ben de seni Medinelilerin en akıllılarından zannederdim.
Yahudîlerin ve hıristiyanların elinde de Tevrat ve İncil yok muydu?”
(14)Tirmizi, İlim, 5; İbn Mace, Fiten, 26; Ahmed b. Hanbel, 4/160; Darimi, Mukaddime, 26/246
Günümüzde insanların büyük çoğunluğu, kendilerine, insanların yazdığı kitaplarla ilim öğretilenlerdir. Asırlardan beri insanlar bu kitaplara bakarak her türlü dîni konuda açıklamalar yapmışlar. Bunlar bugüne kadar ulaşmış. Kimi gruplar bu açıklamaları kabul etmiş, kimileri raddetmiş.Ve dinde büyük bir tartışma bu güne kadar devam etmiş. Böylece iblis vadini yerine getirerek fırkaları oluşturmuş. İnsanları kullanarak, ayrılık tohumlarını, yine insanların üzerine serpmeyi başarmış. İnsanları huzursuz ve mutsuz bir ortama itmiş.Yüce Rabbimiz’in biz insanları uyarmasına rağmen;
24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri)….
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder….
Şeytanında devreye girmesi sonucuyla tamamen Kutsal kitaplara ters düşen bi’datlere dayalı bir din tatbikatı uygulanmış.(Bi’dat; insanların dîne, Allah’ın emir ve kanunlarına uygun olmayan bir şeyler katmaları veya dînden Allah’ın farz kıldığı bir şeyleri devre dışı bırakmaları halidir).
Hanif dini dünyanın her yerinde küçük bir grup tarafından yaşanmaya devam etmiştir. Bu küçük grup dışındaki herkes fırkalara ayrılmış.Tevhidi oluşturan bir fırka (Fırka-i Naciye) hariç, hepsi (72 fırka) iblise tabi olmuş. İblisin bu korkunç tuzağıyla tevhid yerine tefrika oluşmuş, birlik beraberlik bozulmuş.
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn (mûminîne). Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
“Ümmetim benden sonra yetmisüç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesna, diğerleri hep ateştedir.
-‘Onlar kimlerdir ya Resulullah?’
Benim ve ashabımın yolunda olanlardır.” (Ebu Davud)
İnsanların yazdığı emaniye bilgiler içeren kitaplar, Kutsal kitaplara ters düşmekte. Emaniye (kişilerin yazdığı ) kitaplara tabi olanlar kutsal kitaplarda olmadığı halde, Tevrat, İncil ve Kur’an’da varmış gibi konuşmakta ve insanları dalalete sürüklemekteler. Hak ile batılı karıştırarak nefslerinin arzularına göre hüküm vermekteler.
2/BAKARA-78: Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn (yezunnûne). Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah’ın) Kitabı’nı bilmezler, sadece emaniyyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zannediyorlar.
2/BAKARA-79: Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).
Yazıklar olsun onlara ki; elleriyle kitap yazarlar, sonra da (emaniyye bilgiler içeren) bu yazdıklarını az bir bedel (para) karşılığında satmak için: “Bu, Allah’ın indindendir.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı. Yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
“İnsanların bi’datcilerin görüşlerini benimseyip farkında olmadan şirk koştukları, ilmi geçim için tahsil ettikleri ve dinlerini dünyalıklarına alet ettikleri bir zaman gelecektir.” Hadis-i şerif
3/AL-İ İMRAN-78: Ve inne minhum le ferîkan yelvûne elsinetehum bil kitâbi li tahsebûhu minel kitâbi ve mâ huve minel kitâb(kitâbi), ve yekûlûne huve min indillâhi ve mâ huve min indillâh(indillâhi), ve yekûlûne alâllâhil kezibe ve hum ya’lemûn(ya’lemûne).
Onlardan bir grup vardır ki; Kitab’tan olmadığı halde, onu Kitab’tan (mış gibi) zannetmeniz için dillerini Kitab’tan yana evirip, çevirirler ve: “Bu Allah katındandır.” derler. Oysa o, Allah katından değildir. Allah’a karşı, bile bile yalan söylerler.
“Âhir zamanda öyle kimseler türeyecektir ki, bunlar dinlerini dünyalığa alet edeceklerdir. İnsanlara karşı koyun postuna bürünmüş gibi yumuşak ve güzel huylu görünürler. Dilleri şekerden bile tatlıdır, amma kalpleri kurt gönlü gibidir. Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ (bu gibi kimseler için) şöyle buyurur:
-Bunlar acaba benim sonsuz affediciliğime mi güveniyorlar, yoksa bana karşı meydan mı okuyorlar? Ululuğum hakkı için, onlara öyle ağır bir musibet vereceğim ki, aralarında bulunan yumuşak başlılar şaşakalacaklardır.” (Tirmizî)
Allahu Teala, ilmi Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Kerim’den değil de, emaniye kitaplarından alanların ve bu kitapları yazanlara tabi olanların durumunu, Ahzab 67 ve 68′ de açıklamakta ve onların sırat-ı müstakimdan ayrıldığını bildirmekte;
33/AHZAB-67: Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl (sebîlâ). Cehennemde olanlar derler ki: “Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîm’inden) saptık.
33/AHZAB-68: Rabbenâ âtihim dı’feyni minel’azâbi vel’anhum la’nen kebîrâ(kebîren). Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
“Abdullah b. Amr b. el-As (R.A) diyor ki:”Ben Resulullah (S.A.V) şöyle söylerken işittim: “Allah ilmi insanlardan söküp almak suretiyle kaldırmaz, bilakis alimlerin canlarını almak suretiyle ilmi kaldırır. Aralarında hiçbir alim kalmaz da insanlar cahilleri önderler edinirler, onlara sorular sorarlar, onlar da bilgisizce (Kur’an’a dayanmadan reyleriyle) fetva verirler ve böylece hem kendileri sapıtırlar hem de başkalarını saptırırlar.” (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-i Mehdiyy-il Ahir Zaman 20)
“Sizin için Deccal’den daha çok deccal olmayanlardan korkarım.”
“- Onlar kimlerdir?”
“Saptırıcı imamlardır.” (Ahmed bin Hanbel)
28/KASAS-41: Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn (yunsarûne). Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.
Casiye suresinin 23. ayetine göre faydasız ilmin sahipleri (emaniyeye tabi olanlar), hidayeti yaşamadıkları gibi başkalarının da yaşamasına engel oluyorlar.
45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
“Kıyamet gününde şerlilerin en şerlisi ilmi kendisine fayda vermeyen alimlerdir.” Hadis-i şerif
El yazması kitapların, dinin temeli olarak kabul edilmesi suretiyle, Allah’ın kurtuluşa erdirecek farz emirleri yerine getirilmedigi için herkes huzursuz ve mutsuz. İnsanlık alemi eğer huzursuz ve mutsuzsa bunun sebebi Tevrat, İncil ve Kur’an-ı Kerim’den uzaklaşmamızdır. Allahu Teala en çok sevdiği mahlukunun mutlu olmasını talep etmektedir. Mutluluğun baslangıcı ise ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEKTİR. Bu sebeple Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an-ı Kerim insanoğluna bir mutluluk davetiyesi olarak indirilmiştir.
Allahu Teala insanların mutluluğuna vetire olan ve 7 safha 4 teslimi anlatan Kutsal kitabların hükümlerine uymayan kimsenin bir din üzere olmadığını buyurmakta.
5/MÂİDE-68: Kul yâ ehlel kitâbi lestum alâ şey’in hattâ tukîmût tevrâte vel incîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum. Ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufran), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).
De ki; “Ey Ehli Kitap! Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabb’iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb’inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
Allahu Teala 3 kitaplı dine sesleniyor. Hristiyanlara (yani nasara’ya) İncil konusunda, yahudilere (yani musevilere) Tevrat konusunda sesleniyor “ siz, size indirilen kitapları yerine getirimedikçe siz hiçbir şey (bir din) üzerinde değilsiniz.“
Allahu Teala 3 kitaptan bahsediyor; Tevrat’tan, İncilden ve “Sana indirilen“ ifadesiyle Kur’an-ı Kerim’den bahsediyor. Allahu Teala Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da aynı emirleri vermiştir. 7 safha ve 4 teslim Tevrat’ta da, İncil’de da, Kur’an’da da farzdır. İşte “Size indirilen kitapları uygulamadıkça“ demek, bunları uygulamamaktır.
“Size indirilen kitapları uygulamadıkça“ demesi, bu kitapların birbirinden farklı olmadığının kesin işaretidir. Kurtuluş için herkesin kendisine indirilen kitabı uygulaması lazım. O kitabın uygulanmasıysa, Allahu Teala’nın bütün kitapları bu 7 safha 4 teslimi içerdiği cihetle, 7 safha 4 teslimi uygulamak demektir.
5/MÂİDE-69: İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiûne ven nasârâ men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve amile sâlihan, fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki, âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler), ve Yahudiler, Sâbiiler ve Nasrânilerden (Hristiyanlardan) kim Allah’a ve âhir güne îmân eder ve nefsini ıslâh edici ameller (nefs tezkiyesi ) yaparsa onlara artık korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.
Hz.İsa da, Hz.Musa’da, Hz.Muhammed (s.a.v) Efendimiz’de, Babamız Hz.İbrahim’in dinini yaşamış ve halkına onu anlatmıştır. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz.Adem a.s.‘da Allah’ın bu tek dinini yaşamış ve herkesi o dine davet etmiştir.
Şimdi anlayabiliyormusunuz şeytan insanlara nasıl bir oyun oynamış ve onları birbirlerine düşman etmiştir. Onları birbirleri ile savaştırmış, 100 yıllar süren din savaşları olmuştur. Her dinin kendi içinde birbirleriyle olan mezhep kavgaları, insanları birbirinden uzaklaştırıp fırkalara ayırmıştır. Bu fırkaları incelediğimizde 73 tane farklı inanç grubunun oluştuğunu gördük. Oysaki Allahu Teala tek fırka oluşturmamızı, gruplara ayrılmamızı istiyor. Bu durumda yapmamız gereken şey, Allah’ın bu emrini yani babamız Hz.İbrahim’in hanif dinini yaşamaktır. Benim dinim, senin dinin, onun dini tartışmalarını artık geride bırakmak, hepimizin kutsal kitaplarda Allah’ın yaşamamızı emrettiği yegane dini yaşamak ana hedefimiz olmalıdır. Allah’ın hedef emirleri olan tüm kutsal kitaplarda ayetlerle emredilen 7 safha 4 teslimi yaşamakla yükümlüyüz.
Buraya kadar olan bölümde şunu gördük ki; Allah’ın bütün dînlerdeki hükmü Allah’a teslim olmaktır. Şunu bilmeliyiz ki, bütün peygamberlerin, bütün kutsal kitapların hedefleri aynıdır. O halde yapılan bütün açıklamalar sadece İslâm dünyasına değil, bütün dinlerin sahiplerine ışık tutacaktır.
Tevrat’takiler de, İncil’dekiler de, Kur’ân-ı Kerim’dekiler de birbirinin aynı. Hepsi, O tek Allah’ın, her peygamberine onun yaşadığı devirde verdiği aynı bilgiler. Kitabî bilgilerde hiçbir değişiklik yok. Ama iblis, zaman içerisinde insanları Allah’ın yolundan saptırmayı ve bütün mukaddes kitapları insanlara unutturmayı başarmıştır. Kitapların bütününü mü? Hayır. Kitapların, insanları cennet saadetine ve dünya saadetine ulaştıracak olan özelliklerini unutturmuştur. İşte bunun neticesinde de museviler de, hristiyanlar da, İslâm âlemi de büyük kütleler itibariyle, (insanların %90’dan fazlası) ne yazık ki asılları unutmuşlardır.
Bunun manası şudur: Her peygamber; açıklamalarını yaptıktan sonra, insanları hidayete erdirdikten sonra devirler geçmeye başlıyor. Geçen devirler içerisinde o peygamberlere Hakk’ın indirdiği bütün hakikatleri, iblis adım adım insanlara öğrettiği ve onların başka insanlara öğrettiği yanlış öğretileriyle yok ediyor, şeklini değiştiriyor ve unutturuyor. özellikle insanları cennet ve dünya saadetine ulaştıracak olan temel faktörleri yok ediyor. İstediği şey, bütün insanları kendisiyle beraber cehenneme götürmek. Ve insanların dünya mutluluğunu yaşamalarına mani olmak.
Eğer museviler Tevrat’ın temelindeki Allah’a teslim olmak standartlarına tâbî olsalardı mutlaka mü’min olacaklardı. Önce Allah’a ulaşmayı dileyeceklerdi, sonra da mutlaka mürşidlerine ulaşacaklardı. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde de musevîlerin, hristiyanların arasında mürşidler vardı. Ve her devirde de var olmuşlardı. Hz. Musa’dan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelene kadar hep mürşidler vardı ve hepsi kendi mürşidlerinden el alarak devirlerini tamamladılar. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrine kadar geldiler ama musevîlerin içinde de, hristiyanların içinde de bunların sayısı tabiatıyla çok azdı. Bugün İslâm’ın içinde de sayıları çok azdır.
Her peygamber, her resûl, kendi devrinde, kendine düşen vazifeyi yapar, sonra ölür. Ondan sonra gelen devirde, o kavimde mutlaka hemen bir resûl vazifeli kılınır. Ama o artık bir nebî değildir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den sonra bütün kavimlerde resûller hep var olmuştur. Ve bugün ne yazık ki o resûllerin söyledikleri reddedilmektedir.
İşte gelecek günlerde bütün insanlar öğrenecekler ki; Kur’ân-ı Kerim, İncil, Zebur, Tevrat, bütün peygamberlere indirilenler, hepsi birbirinin aynıdır. Aynı şeriati yüklenmişlerdir. İşte bu âyetler, aynı hususları tekrar tekrar açıklamak üzere Allahû Tealâ tarafından indirilmiştir.
Allahû Tealâ, kitapları olan Tevrat’ta ve İncil’de sahâbeden bahsetmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Musa’dan, ona tâbî olanlardan; Hz. Davud’dan, ona tâbî olanlardan; Hz. İsa’dan, ona tâbî olanlardan; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den ve O’nun sahâbesinden bahsetmektedir. Ve her resûlden, her nebîden Allahû Tealâ “nebîler, resûller” olarak bahsediyorsa, Kur’ân-ı Kerim’de verdiği peygamber, nebî ve resûl isminin herbirisine aynı şeyleri söylemiştir.
Bütün kavimlerde şu anda Allah’ın resûlleri yaşamaktadır. İşte dînlerin birleştirilmesi onlarla gerçekleşecektir.
Allahû Tealâ, Tevrat’taki hükümleri tatbik edenlerin, musevîler arasındaki mü’minler olduğunu ve “onlar mü’min değillerdir”, dediklerinin hükümleri tatbik etmeyenler olduğunu söylüyor.
Tıpkı Kur’ân-ı Kerim’de emredildiği gibi insanlar, Allah’a ulaşmayı dileseler, Allah onlara mürşidlerini mutlaka gösterecektir. Ona tâbî olsalar Allahû Tealâ’dan 10 tane ni’met alarak, mutlaka mü’min olacaklardır. Bunun gibi, hristiyanlar için de, musevîler için de aynı şey geçerlidir. Ve herbirinin içlerinde mutlaka hayatta olan Allah’ın mürşidleri vardır.
Allahû Tealâ, Tevrat’ın aslı için aynı şeyi söylüyor. Ve bütün peygamberlerin temel vasfının Allah’a teslim olmak olduğu da burada açıklanmaktadır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e indirilen Kur’ân-ı Kerim’de, “Dîn İslâm’dır.” hükmünü bulursunuz. Çünkü İslâm, Allah’a teslim olmak demektir.
O hüküm verenler, korumakla görevli oldukları şeyle hüküm vermişlerdir. Zaman içinde bu konu şekil değiştirmiştir. İnsanlar artık korumakla görevli oldukları bir noktaya dikkat etmemeye başlamışlardır. Halbuki bütün devirlerde hem nebîler, hem resûller, hem de mürşidler, Allah’ın temel hükümlerini korumakla vazifelidirler.
Öyleyse görülüyor ki; aradan asırlar geçmiş ve iblis herşeyi değiştirmeyi başarmıştır. Böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın kitapları arasındaki hükümlerin, özelliklerin ve hedeflerin bugün ellerde dolaşan Tevrat’ta, İncil’de, Kur’ân-ı Kerim’de aynı olduğu kesinlik kazanıyor.
Sadece bir tek dîn: Hanif dîni. Tek Allah’a inanan, Allah’a teslim olmaya götüren, ruhun, vechin, nefsin ve iradenin ALLAH’A TESLİMİNİ FARZ KILAN bir tek dîn olmuş insanlık tarihi boyunca. Sadece bir tek dîn!…Mutlaka bütün dînler, Allah’ın bu devirdeki (hidayet devri), emrinin gereği olarak mutlaka biraraya gelmelidir. Aynı dînin salikleri olduğunu bütün insanlar öğrenmelidir. İşte çağımız hidayet çağıdır. Bu hidayet çağında bütün İnsanlar hidayete davet edileceklerdir. Hidayete erdirenler ve erenler bu devre damgalarını basacaklardır. Bu devir, hidayet devridir.
Allah razı olsun.