2-HİDAYET (UZUN)

HİDAYET

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm

Allahu Teala’nın tek bir muradı var; biz insanların çok mutlu olması, herkesin sonsuz bir saadete ulaşması. Allah yarattığı mahlukatının içinde en çok insanı seviyor. Bunu nereden anlıyoruz? Casiye suresinin 13.ayetine baktığımızda Allahu Teala‘nın kainatı insan için yarattığını görüyoruz.

45/CASİYE-13: Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.

İnsanları ise Kendisi için (Allah’a kul olsunlar diye) yaratmış.

51/ZARİYAT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya’budûn(ya’budûni).
Biz, insanları ve cinleri başka bir şey için değil; Bize, kul olsunlar diye yarattık.

İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kul olmaktır. Allah, insanı üç vücut, serbest irade ve akıl ile yaratmıştır. Üç vücuttan oluşan tek varlık insandır, nefs, ruh ve fizik vücut.

Fizik vücudumuz halk edilmiş (yaratılmış);

15/HİCR-26: Ve lekad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki Biz, insanı “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.

Fizik vücudumuz zahiri aleme (bu dünyaya) aittir, doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Bu dünyaya ait olan fizik vücudumuz, nefsimiz ve ruhumuz için bir mekândır.

Nefsimiz sevva edilmiş (dizayn edilmiş);

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Yemin ederim ki; o nefs, sevva edildi (7 kademede).

Nefsimiz berzah aleminin varlığıdır (yani ölenlerin yaşadığı alem). Kişi öldüğünde nefs fizik vücuttan ayrılır ve berzah alemine gider. Nefsimizin kalbi %100 afetlerle doludur ve bu kalb 19 afeti barındırmaktadır. Kin(nefret), küfür, yalan, zulüm, hased, cehalet, cimrilik, öfke (gayz), isyan, sabırsızlık, gurur (kibir), hırs (şehvet), nankörlük, dedikodu (gıybet,iftira), zan,vefasızlık, fitne (fesat), iptila (Allah’ın yasak ettiğine ilgi duyma), mürailik (iki yüzlülük). Nefsin kalbindeki bu afetler sebebiyle nefsimiz Allah neyi emretmişse onu reddeder, neyi yasaklamışsa onu da mutlaka yapmak ister. Bu nedenle nefsin kalbi zikirle temizlenmeye muhtaçtır.

Ruh Allah’ın ruhudur ve Allah insana ruhundan üfürmüş , emr aleminin varlığıdır.

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun nefsinin kalbine) sem’î (kalbin işitme hassası), basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

Ruhumuzu Allah kendi ruhundan üfürdüğü için kalbi %100 nurlardan oluşur, sadece aydınlığı temsil eder, saf ve temizdir. Ruh, Allah’ın bütün emirlerine itaat eden, yasak ettiği hiç bir fiili işlemeyen bir muhtevaya sahiptir.

İşte Allahu Teala bu üç vücuttan oluşan bütün biz insanları galu bela günü huzurunda toplamış ;

7/A’RAF-172: Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne).
Ve kıyâmet günü, gerçekten biz bundan gâfildik (gâfilleriz) dersiniz diye (dememeniz için), senin Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından onların zürriyetlerini aldığı zaman onları, nefsleri üzerine şahit tuttu. (Allahû Tealâ şöyle buyurdu): “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?” Dediler ki: “Evet, (Sen, bizim Rabbimizsin), biz şahit olduk.”

Üç vücudumuzdan dünya hayatını yaşarken Allah’a teslim olmak için yemin almış. Fizik vücudumuz; Şeytana kul olmaktan kurtulup, Allah’a kul olmak için ahd vermiş. Nefsimiz; Tezkiye ve tasfiye olarak Allah’a teslim olmaya yemin vermiş. Ruhumuzda dünya hayatinda mülaki olmaya (Allah’a ulaşmaya) ve O’na teslim olmaya misak vermiş, yemin etmiş. Bu yeminlerden sonra Allahu Teala cüz’i irademizden de teslim olacağına dair misak almış, yani yemin almış.

Allah ruhumuzdan, nefsimizden, fizik vücudumuzdan ve irademizden yeminler aldıktan sonra, bu yeminleri yerine getirmemiz için hepsini üzerimize farz kılmış. Konumuz hidayet olduğu için biz sadece ruhun yemininden ve bu farz olan emirden bahsetmek istiyoruz. Allahu Teala ruhumuzu, bu dünya hayatını yaşarken Kendisine teslim etmemizi emrediyor.

13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
İnsan, Allah’ın ruhunu üfürdüğü kainattaki tek mahluktur. Bu nedenle Allahu Teala en çok insanı sever. Ruh emanetini yalnız insan yüklenmiş.

33/AHZÂB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.

İşte Allahu Teala bize emanet olarak verdiği ruhu, bu dünya hayatını yaşarken O’na ulaştırmamızı üzerimize farz kılmış; Rum suresinin 31.ayetinde Alaha ulaşmayı dilemek farzdır;

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Peygamber Efendimiz (S.A.V); Sahihi –Buhari 4.Cilt 575. Hadisinde geçen teheccüd namazındaki duasında “Yarabbi Sana Mülaki Olmak HAKTIR” buyurarak ruhun hayattayken Allah’a ulaşmasının farz olduğunu, Allah’ın emri olduğunu bildiriyor.

Allahu Teala Zümer 54’de Ölmeden, bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dilememiz ve Allah’a teslim olmamızı emretmiş.

39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.

İslam teslimdir. Kişinin Allah’a teslim olması mutlaka Allaha ulaşmayı dilemesine bağlı.

Peygamber Efendimiz S.A.V’de ilk Cuma Hutbesinde; “Size ölüm gelmeden Rabbinize ulaşın ve teslim olun.” buyuruyor.

Bundan 14 asır önce Peygamber Efendimiz s.a.v. insanları, sadece Allah’ın varlığına, birligine inanmaya değil, Allah’ın varlığına, birligine inandıktan sonra Allah’a ulaşmayı dilemeye davet etmiş. Sahabe-i Kiram’da Peygamber Efendimiz s.a.v. davetine icabet edip Zümer suresinin 17. Ayeti kerimesine göre Allah’a varlığına, bir olduğuna inandıktan sonra Allah’a ulaşmayı dilemişler.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

Bir kişinin Allah’ın kulu olması için mutlaka Allaha ulaşmayı dilemesi gerekiyor; Bu ayette Sahâbe, Allah’a ulaşmayı dileyerek Allah’ın kulu olmuş ve Allah’tan cennet müjdesi almış.

Abd; Allah’a kul olmak demektir. Abid; Allah’a kulluk etmek yani ibadet etmek demektir. Allah’a ruhunu ulaştırmak ve O’na kul (abd) olmak hedeftir, ibadet etmek (abid olmak) ise vasıtadır. Allah’ı zikretmek, namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetler Allah’a kul olmak, O’na teslim olmak için, Allah’a yaklaşabilmek, hedefe ulaşabilmek, mutluluğu yaşayabilmek için vasıta emirlerdir.

Görüldüğü gibi Zümer 17’de sahabe emanet olan ruhlarını ölmeden önce Allah’a ulaştırmayı dileyerek, Allah’ın bu farz emrini yerine getirmişler ve hidayete adım atmışlar.

Hidayet insan ruhunun hayattayken Allah’a ulaşmasıdır.

2/BAKARA-120:.., kul inne hudâllâhi huvel hudâ
Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.”

3/AL-İ İMRAN-73: innel hudâ hudallâhi.
“Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.)

Hidayete adım atmak; Allah’a ulaşmayı dilemektir.
Hidayete ermek; ruhun ölmeden evvel bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşması, vasıl olmasıdır.

Namaz kılmak veya diğer farz ibadetler Allah’a ulaşmak değildir. İbadetler Allah’a ulaşmak için kullanılan vasıtalardır. Allah’a ulaşmak; Allah’ın bize emanet olarak verdiği ruh biz dünya hayatını yaşarken vücudumuzdan ayrılır, 7 gök katını aşar ve sonra Sidretül Münteha’dan Allah’ın Zat‘ına ulaşır. Allah’a ulaşmak budur. Bu hedeftir, vuslattır, kavuşmaktır, hidayettir, ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasıdır. Yani ölmeden evvel ölmektir.

Peygamber Efendimiz s.a.v.; Mutu en kable temutu “Ölmeden önce ölünüz” hadisi şerifinde ölmeden önce ruhumuzu Allah’a teslim etmemizi söylüyor. (Acluni keşfü’l hafa c2. shf:291 (2669)

Şu anda günümüzdeki hurafelerden biri olan “Ruh insana hayat verir, ruh vücuttan çıkınca kişi ölür, ruh ancak ölümle Allah’a ulaşır” inancı Kur’an’a tamamen ters düşmektedir. Oysaki Kur’an’ın hiçbir yerinde kişiyi ruhun yaşattığına dair bir ayet-i Kerime yoktur. Allahû Tealâ Hicr suresinin 23.ayetinde;

15/HİCR-23: Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn(vârisûne).
Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz.

Buyuruyor. Öyleyse ruh, insana hayat vermez. Ruh insandan çıkınca insan ölmez. Hayatı verende alanda Allah’tır. Allahu Teala Enam suresinin 38.ayeti kerimesinde;

6/EN’ÂM-38: Mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in
Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.

Buyuruyor. Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz de bir hadis-i şerifinde; “Mukaddes ve Yüce olan Allah’ın Kitab’ıdır. O’nda, sizden öncekilerin, sizden sonrakilerin haberi ve kendi aranızdakinin hükmü vardır. O, Allah’ın kesin sözüdür. Kim ki, kibrinden dolayı o Kitab’ı terkederse, Allah onun belini kırar. Kim de hidayeti O’ndan başkasından ararsa, Allah, o kimseyi dalâlette bırakır. O, Allah’ın sapsağlam bir ipi, apaçık bir nuru ve Sıratı Mustakîm’e ulaştıran hikmet dolu bir haberidir.” buyuruyor.

O halde Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de her konuya açıklık getirmiş. Fizik vücut ve nefs Allah’a ulaşmaz. Ruh Allah’tan geldiği için sadece ruh Allah’a ulaşır. Ruh Allah’a iki defa ulaşır. Ölmeden evvel ve öldükten sonra.

2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

Ölümde irade yoktur. Ruh Azrail a.s. vasıtasıyla Allah’a ulaşır.

32/SECDE-11: Kul yeteveffâkum melekul mevtillezî vukkile bikum summe ilâ rabbikum turceûn(turceûne).
De ki: “Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”

Bu ölümle ruhun Allah’a dönüşüdür. Ölümden sonra bizim elimizde bir şey yoktur. Ruhumuz otomatik olarak Allah’a götürülecektir. Kişi Allah’a ulaşmayı dilemediyse, ölümünden sonra ruhunun Allah’a ulaşması o kişiyi kurtuluşa ulaştırmaz. Ruhun hayattayken ulaşmasında ise irade vardır. Önemli olan hayattayken ruhu Allah’a ulaştırmaktır.

Biz sadece bir niyet olarak Allah’a ulaşmayı diliyoruz. Kim serbest iradesiyle Allah’a ulaşmayı dilerse Allah o kişinin ruhunu mutlaka Kendine Zatına ulaştıracağına söz vermiş. Şura 13′ te;

42/ŞÛRÂ-13: Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisinde;Men habbebe likaallahi habbevallahi likai; Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah’da o kimseyi kendine ulaştırmayı diler,
Men kerie likaallahi keriallahi likai;Kim Allah’a ulaşmayı dilememişse (kerih görürse), Allah’da o kimseyi kendisine ulaştırmayı dilemez. (kerih görür) buyurmuştur. (6/228 Riyadussalihin)

Allah’a ulaşmayı dilemek ne demektir?
Allah’a ulaşmayı dilemek, biz bu dünya hayatını yaşarken ruhumuzun Allah’a ulaşmasını istemektir.

Üzerimize farz olan bu dilek nasıl söylenir? Nasıl yapılır?
“Allah’ım Sana ulaşmayı diliyorum. Ruhumu ölmeden evvel Sana ulaştırmak istiyorum. Benim ruhumu Sana ulaştır Ya Rabbi!..” Bu kadar. Kalbten bir dilek!..
İnsanın ruhu, ölmeden evvel Allah’a ulaşırsa, o kişi Allah’a ermiş, ulaşmış olur. Allah’ın evliyasına ermiş denir. Çünkü onlar ruhlarını ölmeden önce Allah’a erdirdikleri, ulaştırdıkları için onlara ermiş kullar denir.
Rabia Hz.nin yaşadığı dönemde;”Aralıksız olarak sızlanıp duran Hazreti Rabiaya “hiç bir hastalığın yok, sızlanmana ve yakınmana sebep nedir?” diye soranlara su cevabı veriyor; “Sinemin dahilinde bir derdim var, tabibler bu derdin tedavisinde aciz kalmışlardır, yaramın merhemi O’na vuslattır.” buyuruyor. (Feridüddin Attar Tezkiretü’l evliya sayfa 121)

Vuslat; kavuşmaktır. Onlar Allah’ın dostlarıydı ve Allah’a erdiler. Rad 21’de buyurulduğu gibi vuslata erdiler. Üzerlerine emanet olan ruhlarını ölmeden önce Allah’a ulaştırıp teslim ettiler, hidayete erdiler. Allahu Teala emanet olarak verdiği ruhu hayatta iken Kendisine ulaştırmamızı ve teslim olmamızı (hidayete ermemizi) üzerimize farz kılmış.

13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûeL(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.

Fecr suresinin 28.ayeti;

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

Görüldüğü gibi hidayete ermek üzerimize farz kılınmış. 14 asır evvel Sahabe-i Kiram, ruhlarını ölmeden önce Allah’a ulaştırarak hidayete ermişler ve Allah’a teslim olmuşlar.

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar (sahâbe), sözleri işitirler ve onların (sözlerin) ahsen olanına (Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından söylenilenine) tâbî olurlar. İşte onlar, hidayete erenlerdir (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıranlardır). Ve onlar, ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleridir).

13.asrın devrin imamı Said-i Nursi Hz. ise dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a teslim ettiğini şu sözüyle ifade etmiş; “Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. RUHUMU RAHMANA TESLİM EYLEDIM , gayri istemem ” (Orjinal Sayfa:500, 26. Söz)

Bütün Allah dostları Allah’a ulaşmayı dileyerek, bu farz emri yerine getirerek hidayete ermişler. Bu bölüme kadar sizlere Allaha ulaşmayı dilemek ve Hidayeti anlattık. Şimdi ise Allah’a ulaşmayı dilemek kişiye ne kazandırır? İnşaallah bunu anlatmak istiyoruz;

Rum suresinin 31.ayetine göre kişi dilediği an takva sahibi olur.

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Takva sahibi olduğu için de Kaf suresinin 31.ve 32. ayetine göre gideceği yer cennettir.

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte vaadolduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah’a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafîz (başları üzerinde devrin imamının ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.

Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisinde;”Allah’tan baska ilah olmadığına ve benim Allah’ın resulü olduğuma şehadet ediniz. Bu iki cümleye inanarak Allah’a mülaki olan (Ruhunu Allah’a ulaştıran) bir kulun cennetten mahrum kalması düşünülemez.” buyuruyor. (Riyazussalihin s.389)

O kişi Allaha ulaşmayı dilediği an Allahû Tealâ bütün günahlarını Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesi gereğince örter.

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

Peygamber Efendimiz (SAV) hadisinde; “Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter.“ Buyuruyor.(Sahihi Buhari,1.cilt,39)

Öyleyse bu bir müjde değil mi ? Kişinin bir tek Allah’a ulaşma dileği ile sevapları günahlarından fazla oluyor. Ve sevapları günahlarından fazla olunca gireceği yer Allah’ın cenneti oluyor.

23/MU’MİNÛN-102: Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.

Bir dilekle Allahû Tealâ müjdeleri ard arda veriyor. Allahu Teala Bakara suresinin 186.ayetinde “Bana dua edenin duasına icabet ederim. O halde onlarda Benim davetime icabet etsinler, Bana ulaşmayı dilesinler “ buyuruyor.

Bütün gönlümüzden Allah’ı isteyerek yalvaralım Mevla’ya!

“Ya Rabbi!… Ben Sana ruhumu ölmeden evvel ulaştırmak istiyorum. Benim ruhumu Sana ulaştır. Senin bunca ermiş evliyan varya Hz.Veysel Karani, Hz.Yunus, Hz.Rabia, Hz.Meryem ve daha bir çokları Sana nasıl ermişlerse ben de o ermişlerden birisi olmak istiyorum. Beni sana ermiş, ruhunu Sana ulaştırmış kullarından eyle ve dostluğuna kabul et!. Eğer dileğim kalbi değilse bana kalbi dilek yapmayı nasip kıl Ya Rabbi!…”

Bu dileğin dilden değil kalpten istenmesi gerekir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ; “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar, O sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” (Müslim,birr,33; İbn Mace,Zühd,9; Ahmed Hanbel,2/285-539) buyuruyor.

Allahu Teala insanları mutlaka musîbetlerle imtihan eder.

2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.
Kişi ayette görüldüğü gibi bu imtihan karşısında olayları değerlendirir, sabreder ve Allah’a sığınarak, Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ kalbindeki bu dileği gördüğü anda derhal Rahman esmasıyla tecelliye başlar. Kişiye ard arda furkanlar (hak ile batılı, doğruyla yanlışı ayırma özelliği) verir. Sizi, işiten, gören ve idrak eden bir kişi haline getirir. Allahu Teala kişiye zikir, namaz, oruç vs… ibadetleri sevdirerek, en çokta zikri sevdirerek o kişinin hidayete ermesi için emanet olarak verilen ruhu, Şura 13’te verdiği vaade göre Kendisine ulaştırma işlemine başlar.

Resulullah (S.A.V) Efendimiz şöyle buyuruyor;”Her kim Allah için olursa… Allah onun için olur.”

Sonra yapılması gereken ilk işlem Allah Allah diye Rabbimizi ismi ile zikretmek. Rabbimiz Müzemmil Suresi 8. Âyet-i Kerimesinde “Rabbinin ismiyle zikret” diye emretmiş.

73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).

Hasan Basri Hz. şöyle buyuruyor;
“Zikir Allah Rasulünün Hz Ebu Bekir ile hicretlerinde sevr mağarasında Ebubekir es Sıddika tavsiye ettiği şekilde yapılmalı;
—YA Eba Bekr dilini üst damağına yapıştır ve ALLAH ALLAH ALLAH de.”

Çok zikir de daimi zikirde üzerimize farz kılınmış;

33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhellezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah’ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü’minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.

Resulullah (S.A.V) Efendimiz zikirle ilgili ; “Allah’ı en çok seven O’nu en çok zikredeninizdir.” Buyuruyor.

Allah zikriyle kalbe nur iner. Zikirle gelen nurlar nefsin afetlerini temizlediği için kişinin sevgisi artar. Dünya hayatını huzurlu ve mutlu geçirir.

Allaha ulaşmayı dilediğinizde Allah göğsünüzden kalbinize bir nur yolu açar.

6/EN’ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi),
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar.

Allah Teala “Allah“ zikriyle kalbinize nur göndermeye başlar. Kalbinize gelen nurlarla huşûya ulaşırsınız. Kalbinizde Allah ve mürşid sevgisi oluşur. Huşuya ulaşan kişi hacet namazı kılar. Bakara 45’te HACET NAMAZI ile bizi Allah’a ulaştıracak mürşidimizi Allah’tan istemek üzerimize farz kılınmıştır.

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.

Hacet namazı; Perşembeyi cumaya bağlayan gece saat 24′ den sonra, saatler 1 saat ileri alındığında gece saat 1’den sonra boy abdesti alarak 4 rekatlik hacet namazına niyet edilir. Namazda aşağıdaki âyetler okunur;

  1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
  2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
    Oturuş: Ettehiyyâtü
  3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
  4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
    Oturuş: Ettehiyyâtü+Allahummesalli+Allahummebarik+Rabbena

Namaz bittikten sonra kişi Allah’tan mürşidini göstermesini diler. Hiç konuşmadan göğsü kıbleye gelecek şekilde sağ tarafının üzerine yan üstü yatar. 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. “Allah, Allah” diye zikir çekerek uyur. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.

Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Ben Hatemül Enbiya’yım, Ben’den sonra nebî gelmeyecek. Ama Ben’den sonra halifeler gelecek. Benden sonra nebî gelmeyecek ama Ben’den sonra imamlar gelecek ve o imamları arayın bulun.” demiştir.

Peygamber Efendimiz s.a.v başka bir hadis-i şerifinde;”Men ra’ni fegad ra’ni feinneş şeytane lâ yetemesselü bî velâ bî sûretişşeyhi tâbian linnebiyyi sallallâhu teâlâ aleyhi vesellem. “Beni gören, mutlaka beni görmüş demektir. Zira, şeytan benim suretime giremez ve benim gibi görünemez. Bana tâbi olan Şeyhlerde aynen böyledir.” (Müzekki-n-Nüfus, s.551) buyuruyor.

Abdülkadir Geylani Hz. ise sohbetler kitabında;
Sayfa-201:“Sadıklara, salihlere iltihak et, onların arasına katıl, eğer kimin salih, kimin münafık olduğunu ayırt edemezsen o zaman geceleyin kalk iki rekat namaz kıl. Yarabbi, bana senin salih kullarını göster, SANA GELMEMDE KILAVUZLUK EDECEK KİŞİLERİ GÖSTER“ buyuruyor.

Kişi eğer gerçekten Allah’a ulaşmayı diler, hacet namazı kılarsa Allahû Tealâ mutlaka ona mürşidini gösterir. Mürşidlerin tayini Allah’a aittir. Mürşidin seçimi kişiye ait değildir.

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Her evliyanın bir mürşidi vardı. Hz.Yunus’un, Hz.Mevlâna’nın ve bütün Allah dostlarının ölmeden önce Allah’a kavuşup, vuslata ermek için neden aşk ile mürşid kapısına koşup önünde tövbe ettiklerini bir düşünün!

14 asır önce Hakk’a varıp hidayete ermek için Sahabe-i Kiram, kainatın en büyük mürşidi Peygamber Efendimiz s.a.v’e tabi olmuşlar.

48/FETİH-10:İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır….

AKABE BİATI Sahih buhari 11.cilt sayfa 181‘ de şöyle anlatılıyor;
Hicret dönüşü mekkeye yaklaştıklarında, Efendimiz (SAV), Hz.Osman’ı duruma bakması için mekkeye gönderir.Daha sonra (Hz.Osman dönmeden) oradakiler için biat emri gelir ve herkes (SAV) Efendimize biat ederler. Efendimiz (SAV) ”bu da Osman’ın biatı”diyerek sağ elini sol el üzerine koyarak kendi elini(sağ) kendisi öper.
Görüldüğü gibi Sahabe kainatın en büyük Mürşidi Peygamber Efendimiz s.a.v’e tabi olmuş, Elini öpmüşler.
O halde mürşid kimdir?
Mürşid; Allah’ın emriyle insanları Allah’a ulaştırmaya, hidayete erdirmeye yetkili kılınan ve insanları irşad eden Allah’ın vazifelileridir. Peygamber Efendimiz s.a.v. kainatın son peygamberidir.

AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed sav. Rahmeti Rahman’a kavuştuktan sonra varisleri olan mürşidler irşad vazifesini yerine getirirler. Mürşidler vesiledirler. Devrin imamları ise insanları Allah’a ulaştırır, hidayete erdirir;

32/SECDE-24: Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).
Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk’ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.

Peygamber Efendimiz s.a.v;”Her devirde zamanın halifeleri gelecekler. Onlar size ruh verecekler, onları arayın, bulun. Her kim zamanın imamına arif olmazsa o cahiliyet üzere ölür.”

“Her devirde beni temsilen 1 kişi var. Hz.isa (A.S.)’i temsilen 3 kişi var. Hz.Musa (A.S.)’i temsilen 7 kişi var. Hz.ibrahim (A.S.)’i temsilen 40 kişi var.” buyuruyor.

Hidayete erdiren hidayetçiler kıyamete kadar gönderilecektir. Hidayete ermek için mürşide tabi olmak farzdır.

5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.

Peygamber Efendimiz;”Benden sonra nebi gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tâbî olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih buhari 9.cilt 1409.hadis – sahih buhari 11.cilt sayfa 181) buyuruyor.

Eşref Rumi Hazretleri de; “Mürid tövbe edip şeyhin irşadına teslim olmalıdır. Şeyhin elinden tutup bütün yaptıklarına ve günahlarına tövbe etmelidir. Çünkü hakiki şeyhin eli, hakikatta Peygamber Efendimiz (SAV)’in eli gibidir. Zira vekilidir.(Tam müzekkin nüfuz sayfa 443) buyuruyor.

Abdülkadir Geylani H.Z. ise mürşidle ilgili Müridlerin kitabında; S.1065: “Mürid, şeyhini, Aziz Celil Rabbi ile bir vasıta bilmelidir. RABBİNE ULAŞTIRAN BİR YOL ve bir sebeb bilmelidir…“ .
Sayfa 1069; Mürşidler Allah‘a vardıran yoldur. Yüce Allaha götüren delillerdir. YÜCE ALLAHIN HUZURUNA ÇIKILAN KAPILARDIR“ buyuruyor.

Kehf Sûresi 17. Âyet-i Kerime’sinde Allahu Teala “veliyyen murşidâ“ sözüyle veli mürşidlerden bahsediyor. Yine bu ayete göre ruhu Allah’a ulaşan kişi HİDAYETE eriyor. Dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi ise dalâlette kalıyor, hidayete eremiyor. Allah onları hidayete ermeleri için bir mürşide ulaştırmıyor.

18/KEHF-17: …,men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.

Allah’a ulaşmayı dilemeyen ve mürşide tabi olmayan him kimsenin ruhu gök katlarını aşarak Allah’a ulaşamıyor ve kişi hidayete eremiyor. Bu nedenle mürşid farzdır. Kişinin ruhu ancak Devrin imamının yardımıyla Allah’a ulaşıyor.

55/RAHMÂN-33: Yâ ma’şerel cinni vel insi inisteta’tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı fenfuz(fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân(sultânin).
Ey insan ve cin topluluğu! Semaların ve arzın kuturlarından (çaplarından) nüfuz etmeye (çıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geçip, çıkın)! Bir sultan (bir mürşid) olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geçip çıkamazsınız).

Görüldüğü gibi kişi bu yolculuğu yalnız başına gerçekleştiremiyor. Mutlaka hidayete erdiren, Allah’a ulaştıran devrin imamı olan mürşid vasıtasıyla Allah’a ulaşılıyor.

7/A’RÂF-181: Ve mimmen halâknâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn(ya’dilûne).
Ve yarattıklarımızdan bir ümmet vardır ki, Hakk’a (Allah’a) ulaştırırlar ve onunla adaletle hükmederler.

Peygamber Efendimiz s.a.v’in mürşidi Cebrail a.s.’dı.İsra 80’de Allahu Teala şöyle buyuruyor;

17/İSRÂ-80: Ve kul rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrece sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ(nasîren).
Ve de ki: “Rabbim beni sıdk ile dahil et ve beni sıdk ile çıkar. Ve bana senin katından (gizli ilminden) bir yardımcı sultan kıl.”

Ayette görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz s.a.v’de Mürşidi Cebrail a.s vasıtası ile Allah’a ulaştı. Yine Sevgili Peygamber Efendimiz s.a.v’ hadis-i şerifinde; “Benim murebbim (mürşidim) olmasaydı ben de Rabbime arif olamazdım.” buyuruyor.
Bilal Nadir Hazretleri de; “Sen olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım” demiş iken, Cebrâil (Aleyhis-selâm) Ona mürşid oldu ve kılavuzluk etti. Hz. Muhammed Mustafa (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz de bu yolu mürşidsiz yürümedi.“ buyuruyor. (Müzekkin-Nüfus, s.419; El-Uhûdül Kübra, (İmâm-ı Şarâni), s.994.Berikâ, c.1, s. 58./Mirât-i Kâinât, c.1, s.414; Müzekkîn-Nüfus, s. 420.)
O halde mutlaka kişiyi Allah’a ulaştıran Allah’ın vazifelileri var. Kişiyi Allah’a ulaştıran, hidayete erdiren Devrin İmamı ve hidayete erdirmeye vesile olan yani yardımcı olan mürşid hayatta olmalıdır, yaşıyor olmalıdır. Mürşid hayatta olmalı ki kişi Allah’a olan yolculuğunu devam ettirsin. Rahmetli olan bir mürşidin irşad görevi bitiyor. Bakara suresinin 45. ayet-i kerimesine göre mürşidi rahmetli olan kişinin HACET NAMAZI ile mürşidini Allah’tan istemesi gerekiyor. İsra suresinin 71. Ayeti kerimesinde Allahu Teala buyuruyor ki;

17/İSRÂ-71: Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen).
O gün bütün insanları, (Allah’ın tayin ettiği) imamları ile çağırırız. O zaman kitabı sağdan verilen kimseler, böylece kitaplarını okurlar. Ve (onlara) zerre kadar zulmedilmez (haksızlığa uğratılmaz).

Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (sav) de buyuruyor ki;
“Herkes kendi zamanlarının imamları ile Rablerinin kitabı, Peygamberlerinin de sünneti ile çağrılacaklardır.” (Suyuti, ed-Durru’l-Mensur, V, 317)

“Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbi olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Hadîs-i Şerif)

Başka bir hadis-i şerifinde ise;”Yeryüzü Halilürrahman (AS) gibi (kullara acıyan) kırk (abdal) kişiden katiyen hali kalmaz. Onların sayesinde size yağmur verilir. Onların sayesinde (dünyevi ve uhrevi) zafere kavuşturulursunuz. Onlardan (yani O hak dostlarından) biri vefat eder etmez derhal Allah (CC) Hz.leri yerine başka birini tayin eder.” (Ramuzel Hadis 4384 Nolu Had. Şer.) buyuruyor.

Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (sav) Rahmet-i Rahman’a kavuştuktan sonra, daha defnedilmeden sahabe hemen Vekaleten Devrin imamı Hz.Ebu Bekir’e (r.a) tâbî olmuş. Bizi Allah’a götürecek mürşit hayatta olmalı ki haberi kaynağından, Allah’tan anlatsın, bizi Allah’a ulaştırsın, nefsimizi tezkiye ve tasfiye etmemize yardımcı olsun ki ezeli düşmanımız şeytanın tuzaklarından korunup dünya ve ahiret saadetine ulaşalım.

Kişi mürşidine ulaştığında tâbiiyetini gerçekleştirir. Bu kişi o tâbiiyet sırasında Allah’tan 7 tane ni’met alır. Kişinin başının üzerine ise devrin imamının ruhu gelir, yerleşir. Ve o kişinin ruhuna Allah’a ulaşma gününün geldiğini bildirerek, ruha fizik vücudu terketmesini ihtar eder, Allah’ın emrini bildirir. Ancak bu emri alan ruh fizik vücudu terkederek Allah’a olan yolculuğuna başlayabilir.

40/MU’MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.

Peygamber Efendimiz s.a.v ; “Allah, ni’metini kullar üzerinde görmek ister.”

Başka bir hadis-i şerifinde ise; ” Size ruh verenler gelecek, onları arayıp bulun. Kim zamanın imamına tâbî olmazsa cahiliyet üzere ölür.” (Sahihi Müslim 58, hadis no. 1851) buyuruyor.

Devrin imamının ruhu kişinin başının üzerine yere paralel bir şekilde önden arkaya doğru muhafız olarak yerleşir. Kişi böylece koruma altına girer.

26/ŞUARÂ-215: Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn (mu’minîne).
Ve mü’minlerden, sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger.
Peygamber Efendimiz sav’e tabi olan sahabe korunma altına alınmışlar. Şeytan nefse tesir eder. Mürşidi olmayan kişi başının üzerinde muhafız olarak devrin imamının ruhu olmadığı için tek başına, şeytanın telkinlerinden kendisini koruyamaz. Şeytan onu kolaylıkla Allah’ın yolundan ayırır. Ancak tabi olan kişinin başının üzerine devrin imamının ruhu muhafız olarak yerleştiği için o kişiyi şeytanın oyunlarından, kandırmacasından korur.

Devrin imamının ruhunun o kişinin başının üzerine gelip, yerleşmesiyle kişinin kalbine îmân yazılır.

58/MUCADELE-22:…, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu),
…, Onların kalplerine îmân yazılır. Ve onlar, Allah’ın katından (orada eğitilmiş olan) bir ruhla (devrin imamının ruhunun başlarının üzerine yerleşmesi ile) desteklenirler,

Kişi mürşidine tabi olduktan sonra ruhu vücuttan ayrılarak Allah’a doğru yola çıkar ve Allah’a ulaşan yol olan Sırat-ı Müstakim‘e ulaşır. Nebe suresinin 39.ayeti kerimesinde Allahu Teala;

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.

Buyurarak tabi olanın ruhunun sırat-ı müstakime yani Allah’a ulaşan yola oradanda Allah’a ulaştığını açıklıyor.

Yunus Emre Hz.de ; “Kanatlandık kuş olduk, uçtuk elhamdülillah” diyerek Mürşidi Taptuk Emre Hz.lerine tabi olduktan sonra ruhunun sırat-ı müstakime ulaştığını anlatıyor.

Kişi Allaha ulaşmayı dilediği zaman Allah o kişinin günahlarını örtmüştü. Allahu Teala’nın verdiği en önemli nimetlerden bir taneside kişi mürşidine tabi olduğu zaman Allah o kişinin günahlarını sevaba çeviriyor;

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).

Peygamber Efendimiz s.a.v hadis-i şerifinde“Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter, ondan sonra sıra mükâfat ve mücazata gelir. O kişinin bir hasenatına on mislinden yedi yüz misline kadar mükâfat verilir. Seyyiatına de misliyle mücazat verilir.” Buyuruyor. (Sahihi Buhari, 1. cilt, 39)

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz;
“Hak şerleri hayreyler,
Zannetmeki gayreyler,
Arif ani seyreyler,
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.” Sözüyle Allah‘ın günahları tabiyetle sevaba çevirdiğini buyuruyor.

Hz.Rabia, Mürşidi İbrahim Bin Ethem Hz.lerine tabi olduktan sonra o yörenin halkı Hz.Rabia’yı rüyalarında Sultan olarak görüyorlar ve bu dereceye nasıl ulaştığını soruyorlar. Hz.Rabia ise; “Benim seyyiatim hasenatimdir.” sözüyle tabi olduğunda günahlarının sevaba çevrildiğini buyuruyor. Üstelik Allah’ın o güne kadar verdiği dereceler 1’e 10 iken, tabiyetten itibaren 1’e 100 olur.Ve nefsin her kademede temizlenmesine paralel olarak ruhun her gök katındaki yolculuğunda bu derece 700’e kadar artar. Ruh Allah’a ulaştığı zaman o kişinin her bir kazandığı derece karşılığında 1’e 700 ni’met verilir.

2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.

Peygamber Efendimiz s.a.v hadis-i şerifinde “Ölmeden önce ölünüz ki (ölmeden önce ruhunuzu Allah’a ulaştırınız, teslim ediniz ki), Allah size bir’e yedi yüz versin.” buyuruyor.

Fizik vücud hastalandığı zaman tedavi istikametinde nasıl doktorlara gidiyorsak, nefsin de hastalıkları sebebiyle doktora gitmemiz, tedavi olmamız gerekiyor.

Mevlâna Hz : “Allah’ın peygamberleri doktorlardır, Allah’ın velî kulları, velî mürşidleri de sağlık memurlarıdır.” buyuruyor.

Bizi bu dünya hayatında mutsuz kılan nefsimizin afetleridir. Şeytan bu afetlerin hepsine tesir etme imkânına sahip ve nefsteki bu afetlere sığınarak insanları dalalete düşürmeye çalışır.

Peygamber Efendimiz s.a.v. buyuruyor ki “Şeytanın kapısını zikirle kitleyiniz.“

Allah’ın tayin ettiği mürşide ulaşan kişi tabiyetle nefs tezkiyesine başlar.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

Tabi olan kişiye Allah rahim esmasıyla tecelli eder ve rahim esmasının sonucu kişinin nefsinin kalbine fazl nuru ulaşır.

Peygamber Efendimiz s.a.v. bir hadis-i şerifinde; En nezafetü minel iman “Temizlik imandan gelir” buyuruyor.

Tabiyetle kalbine iman yazılan kişi “Allah, Allah, Allah” diye zikrettikçe kalbine gelen fazl nuru îmân kelimesinin etrafında toplanır ve nefs temizlenmeye başlar. Nefsimizi temizlemek üzerimize farzdır.

Peygamber Efendimiz s.a.v. hadis-i şerifinde; Uhud harbi dönüşünde, etrafındakilere:
“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurdu.
Ashab: “Ey Allahın Resülü, büyük cihad nedir?” diye sorunca;
“En büyük Cihad, (Allah´ın emirlerini yerine getirmesi için) nefsle yapılan mücahededir.” Buyuruyor.

Efendimiz (s.a.v), insanın en azılı düşmanını şöyle tanıtmışlardır:
“Senin en düşmanın, iki kaburga kemiğinin arasında devamlı seninle beraber bulunan nefsindir.”

En büyük cihad nefsle yapılan cihaddır, yani nefsle yapılan savaş. Kişinin nefsi zikirle aydınlanarak afetlerden arınır. Fizik vücut, nefs tezkiyesi sebebiyle şeytana kul olmaktan kurtulmaya ve Allah’a kul olmaya başlar ve böylece kişinin iradesi güçlenir.

29/ANKEBÛT-56: Yâ ıbâdıyellezîne âmenû inne ardî vâsiatun fe iyyâye fa’budûn (a’budûni).
Ey âmenû olan (Bana ulaşmayı dileyen) kullarım, muhakkak ki Benim arzım geniştir. Öyleyse yalnız Bana kul olun!

33/AHZÂB-43: Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).
Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm(dir). (Rahîm esmasıyla tecelli eden).

Kişi böylece Allah’ın emirlerini zevkle yerine getirir ve “Allah“ zikriyle nefsinin kalbi nurlandıkça ruhu Allah’a doğru yükselir.

35/FÂTIR-18:…, ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
Peygamber Efendimiz s.a.v.; “İbadet, dua eden müminin ruhunun yükselerek Allah’a ulaşmasıdır ” buyuruyor. (Tirmizi, Davut,112)

Nefsin kalbi “Allah” zikriyle % 51, yani yarı yarıya temizlendigi zaman ruh, Sırat-ı Müstakim üzerinden Allah’a olan yolculuğunu tamamlar. Ruh ölmeden önce Allah’a ulaşır ve kişi hidayete erer. İşte Bakara suresinin 120. ve Ali imran suresinin 73. ayetlerinde geçen hidayet budur. Allahu Teala’nın emri hepimizin Allaha ulaşmayı dileyerek bu safhaları bir bir aşıp hidayete ermemizdir.
Peki tebliğlere rağmen kişi Allah’a ulaşmayı dilemezse ne olur?
Kişinin hidayette olması mutlaka Allaha ulaşmayı dilemesine bağlı. Yunus suresinin 45. ayetinde Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi hidayette değil;
10/YÛNUS-45: …,kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).
Peygamber Efendimiz sav. hadis-i şerifinde; “Bir zaman gelecek ki Kur’an-ı Kerim’in resmi ve islamın ismi kalacak. İnsanlar Allah’tan en uzak kişiler oldukları halde islami isimlerle anılacaklar. Onların o gün mescidleri dışarıdan mamur, ama içinde hidayetten eser olmayacak.” buyuruyor.
Rad suresinin 27.ayeti kerimesine göre bu kişi dalalette;
13/RA’D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O’na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

Bu kişi Rum 31’e göre takva sahibi değil, şirkte;

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Peygamber Efendimiz sav. bir hadis-i şerifinde; “Ben ümmetimin açık şirke girmesinden korkmuyorum. Fakat gizli şirke girmesinden korkuyorum.” buyuruyor.

Allahu Teala Kehf suresinin 105.ayeti kerimesinde Allaha ulaşmayı dilemeyenin amellerinin boşa gittiğini buyuruyor;

18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.

Peygamber Efendimiz sav. hadis-i şerifinde;”Sizden hiç birinizi ameli cennete sokmayacaktır ancak Allah’ın rahmetiyle cennete gireceksiniz .” buyuruyor. (had. ansk.kütüb-i sitte 13/371)

Başka bir hadis-i şerifinde ise; “Niyet amelden üstündür” buyuruyor.

Allah’a ulaşmayı dilememesi sebebiyle amelleri boşa giden kişi, günahları sevaplarından fazla olan kişidir. Allahu Teala bu kişiler için Müminun 103’te;

23/MU’MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.

Buyuruyor. Akil ve baliğ olan herkese hidayetçiler hidayeti tebliğ ederler. Tebliğe muhatap olan kişi bu farz emri işittiği halde Allaha ulaşmayı dilemiyorsa, Allahu Teala, Yunus suresinin 7 ve 8. ayetlerinde bu kişilerin gideceği yerin cehennem olduğunu söylüyor.

10/YUNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YUNUS-8: Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Üstelik dilemeyen kişilerin ahiret saadeti olmadığı gibi dünya saadetide yok. Hep huzursuz ve mutsuz.

6/EN’ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
Oysa Allahu Teala, en çok sevdigi insanın “Allah’a ulaşmayı dileyerek” hem bu dünyada hem de ahirette sonsuz bir saadete ulaşarak, kurtuluşa ermesini istiyor. Kur’an’ı Kerim’in bu farz emri, Allah’ın vazifelileri (uyarıcıları) tarafından herkese duyurulmuş. Mülk 8,9,10 ayetlerine göre cehenneme giden herkese tebliğ yapılmış. Bu ayetlerde geçen kişiler kendilerine bir uyarıcının geldiğini, onlara inanmadıklarını ve yalanladıklarını söylüyorlar.
67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Herbir grup oraya (cehenneme) atıldığında, cehennem bekçileri (vazifelileri) onlara: “Size nezir (ikaz edici, uyarıcı) gelmedi mi?” diye sorarlar.

67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey’in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
(Cehenneme atılanlar) derler ki: “Evet, andolsun ki bize nezir geldi. Ama biz, onu yalanladık ve Allah, hiçbir şey indirmemiştir, dedik ve siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik.”

67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na’kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve derler ki: “Eğer biz işitmiş ve akletmiş (idrak etmiş) olsaydık burada, ateş ehlinin içinde mi olurduk?”

Ayetlerden de anlaşıldığı gibi daveti dikkate almayan bu kişiler ne yazık ki cehenneme gitmişler. Allah’ın vazifelilerinin (uyarıcılarının) “Allah’a ulaşmayı dileyin, eğer Allah’a ulaşmayı dilerseniz gideceğiniz yer cennettir “duyurusunu dikkate alan kişiler ise kurtuluşa ermişler.

3/ÂLİ İMRÂN-193: Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr(ebrâri).
Rabbimiz! Muhakkak ki biz, “Rabbiniz’e âmenû olun” diye îmâna davet eden davetçiyi işittik, böylece îmân ettik (davetçiye tâbî olarak âmenû olduk) Rabbimiz artık bizim günahlarımızı mağfiret et, seyyiatlarımızı ört ve bizi ebrar olan (Allah’a ulaşan ve veli olan cennetlik) kullarınla beraber vefat ettir.

Kişinin kurtuluşa ulaşabilmesi ancak Allah’a ulaşmayı dileme talebine bağlı. Rum 31’e göre kişi dilediği an takva sahibi olduğu için gideceği yer cennet;

Sahabe, Peygamber Efendimiz sav ‘e:”Lâilâhe illallah cennetin anahtarı değil mi?diye soruyor. Peygamber Efendimiz sav’de “Evet, öyledir ama dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan anahtarın varsa kapın açılır, yoksa kapalı kalır, açılmaz”cevabını veriyor.(Buhârî,Cenâiz1)

O halde; Kurtuluşun ve Mutluluğun anahtarı Allah’a ulaşmayı dilemektir. Sadece kalpten Rabbimize karşı bir dilek dilemek!..Yunus Emre Hz.lerinin buyurduğu gibi; “Dervişlik bir dilektir, bilene düğün dernektir.”

Allah’ın daveti O’na ulaşmak ve O’na dost olmaktır. Bakara suresinin 257.ayeti kerimesinde AllahuTeala buyuruyor ki;

BAKARA-257:… Allâhu velîyyullezîne âmenû,
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur,
Nebiler sultanı Peygamber Efendimiz “Ben nasıl müjdeliyorsam sizde öyle müjdeleyin, müjdeleyin ki Allah’ın Zatı’na şahit olanlar cennette birlikte olacaklardır.” buyuruyor.

Bu davet; Müjdeye davettir!..Mutluluğa, Huzura davettir!..Sevgiye davettir!..

İşte Mevlana Hz.
“Biz bu topraklara sevgiden başka bir tohum ekmedik”

İşte Yunus Emre Hz.
“Yaradılanı severiz Yaradan’dan ötürü”

“Biz gelmedik dava için,
Bizim işimiz sevgi için,
Dosdun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldik.”

Görüldüğü gibi bu yol, sevgi yolu, muhabbet yolu, mutluluk yolu, Kurtuluş yolu!.. İnşaallah bütün insanlığın Allah’a ulaşmayı dileyerek mutluluğa ve kurtuluşa ulaşmasını Yüce Rabbimizden diliyoruz.
Allah razı olsun.