— ALLAH’A ULAŞMAYI DİLEMEK VE HİDAYET —
Eûzubillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrahîm.
Allahu Teala’nın tek bir muradı var; biz insanların çok mutlu olması, herkesin sonsuz bir saadete ulaşması. Allah yarattığı mahlukatının içinde en çok insanı seviyor. Bunu nereden anlıyoruz? Casiye suresinin 13.ayetine baktığımızda Allahu Teala‘nın kainatı insan için yarattığını görüyoruz.
45/CASİYE-13: Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
İnsanları ise Kendisi için (Allah’a kul olsunlar diye) yaratmış.
51/ZARİYAT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya’budûn(ya’budûni).
Biz, insanları ve cinleri başka bir şey için değil; Bize, kul olsunlar diye yarattık.
İnsanın yaratılış gayesi Allah’a kul olmaktır. Allah, insanı üç vücut, serbest irade ve akıl ile yaratmıştır. Üç vücuttan oluşan tek varlık insandır, nefs, ruh ve fizik vücut.
Fizik vücudumuz halk edilmiş (yaratılmış);
15/HİCR-26: Ve lekad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki Biz, insanı “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
Fizik vücudumuz zahiri aleme (bu dünyaya) aittir, doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Bu dünyaya ait olan fizik vücudumuz, nefsimiz ve ruhumuz için bir mekândır.
Nefsimiz sevva edilmiş (dizayn edilmiş);
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Yemin ederim ki; o nefs, sevva edildi (7 kademede).
Nefsimiz berzah aleminin varlığıdır (yani ölenlerin yaşadığı alem). Kişi öldüğünde nefs fizik vücuttan ayrılır ve berzah alemine gider. Nefsimizin kalbi %100 afetlerle doludur. Nefsimiz Allah neyi emretmişse onu reddeder, neyi yasaklamışsa onu da mutlaka yapmak ister. Bu nedenle nefsin kalbi zikirle temizlenmeye muhtaçtır.
Allah insana ruhundan üfürmüş;
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve onu (onun nefsinin kalbine) sem’î (kalbin işitme hassası), basar (kalbin görme hassası) ve fuad (kalbin idrak etme hassası) hassalarına (sahip) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Ruhumuzu Allah kendi ruhundan üfürdüğü için kalbi %100 nurlardan oluşur, sadece aydınlığı temsil eder, saf ve temizdir. Ruh, Allah’ın bütün emirlerine itaat eden, yasak ettiği hiç bir fiili işlemeyen bir muhtevaya sahiptir.
Allahu Teala bütün insanları galu bela günü huzurunda toplamış ve üç vücudumuzdan dünya hayatını yaşarken Allah’a teslim olmak için yemin almış. Konumuz hidayet olduğu için biz sadece ruhun yemininden bahsetmek istiyoruz. Allahu Teala ruhumuzu, bu dünya hayatını yaşarken Kendisine teslim etmemizi emrediyor.
13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
İnsan, Allah’ın ruhunu üfürdüğü kainattaki tek mahluktur. Ruh emanetini yalnız insan yüklenmiş.
33/AHZÂB-72: İnnâ aradnel emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehal insân(insânu), innehu kâne zalûmen cehûlâ(cehûlen).
Muhakkak ki Biz, emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik (sunduk, teklif ettik). Onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ve insan onu yüklendi. Muhakkak ki o (nefs), çok zalimdir, çok cahildir.
İşte Allahu Teala bize emanet olarak verdiği ruhu, bu dünya hayatını yaşarken O’na ulaştırmamızı üzerimize farz kılmış; Rum suresinin 31.ayetinde Alaha ulaşmayı dilemek farzdır;
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Ölmeden, bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dilememiz ve Allah’a teslim olmamız emredilmiş.
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O’na (Allah’a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah’a teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.
İslam teslimdir. Kişinin Allah’a teslim olması mutlaka Allaha ulaşmayı dilemesine bağlı.
Peygamber Efendimiz S.A.V’de ilk Cuma Hutbesinde; “Size ölüm gelmeden Rabbinize ulaşın ve teslim olun.” buyuruyor.
Sahabe-i Kiram bundan 14 asır önce, Ahzap suresinin 40. ayeti kerimesine göre son Nebi olan Peygamber Efendimiz s.a.v.’in davetine icabet edip Zümer suresinin 17. ayeti kerimesine göre Allah’ın varlığına, bir olduğuna inandıktan sonra Allah’a ulaşmayı dilemişler.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Görüldüğü gibi Sahabe emanet olan ruhlarını ölmeden önce Allah’a ulaştırmayı dileyerek, Allah’ın bu farz emrini yerine getirmişler ve hidayete adım atmışlar.
Hidayet insan ruhunun hayattayken Allah’a ulaşmasıdır.
2/BAKARA-120:… kul inne hudâllâhi huvel hudâ
“Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.”
3/AL-İ İMRAN-73: innel hudâ hudallâhi.
“Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.)
Hidayete adım atmak; Allah’a ulaşmayı dilemektir.
Hidayete ermek; ruhun ölmeden evvel bu dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşması, vasıl olmasıdır.
Namaz kılmak, oruç tutmak, Allah’ı zikretmek, gibi diğer farz ibadetler Allah’a ulaşmak değildir. İbadetler Allah’a ulaşmak için kullanılan vasıta emirlerdir.
Allah’a ulaşmak; Allah’ın bize emanet olarak verdiği ruh biz dünya hayatını yaşarken vücudumuzdan ayrılır, 7 gök katını aşar ve sonra Sidretül Münteha’dan Allah’ın Zat‘ına ulaşır. Allah’a ulaşmak budur. Bu hedeftir, vuslattır, kavuşmaktır, hidayettir, ruhun ölmeden evvel Allah’a ulaşmasıdır. Yani ölmeden evvel ölmektir.
Peygamber Efendimiz s.a.v.; Mutu en kable temutu “Ölmeden önce ölünüz” hadisi şerifinde ölmeden önce ruhumuzu Allah’a teslim etmemizi söylüyor. (Acluni keşfü’l hafa c2. shf:291 (2669)
Ruh, insana hayat vermez. Ruh insandan çıkınca insan ölmez. Hayatı verende alanda Allah’tır.
15/HİCR-23: Ve innâ le nahnu nuhyî ve numîtu ve nahnul vârisûn(vârisûne).
Ve muhakkak ki; Biz, sadece Biz hayat veririz. Ve Biz öldürürüz. Ve varis olanlar da Biziz.
Fizik vücut ve nefs Allah’a ulaşmaz. Ruh Allah’tan geldiği için sadece ruh Allah’a ulaşır. Ruh Allah’a iki defa ulaşır. Ölmeden evvel ve öldükten sonra. Ölümde irade yoktur. Ruh Azrail a.s. vasıtasıyla Allah’a ulaşır. Bu ölümle ruhun Allah’a dönüşüdür. Ölümden sonra bizim elimizde bir şey yoktur. Ruhumuz otomatik olarak Allah’a götürülecektir. Kişi Allah’a ulaşmayı dilemediyse, ölümünden sonra ruhunun Allah’a ulaşması o kişiyi kurtuluşa ulaştırmaz. Ruhun hayattayken ulaşmasında ise irade vardır. Önemli olan hayattayken ruhu Allah’a ulaştırmaktır.
Biz sadece bir niyet olarak Allah’a ulaşmayı diliyoruz. Kim serbest iradesiyle Allah’a ulaşmayı dilerse Allah o kişinin ruhunu mutlaka Kendine Zatına ulaştıracağına söz vermiş. Şura 13′ te;
42/ŞÛRÂ-13: Allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisinde;Men habbebe likaallahi habbevallahi likai; Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah’da o kimseyi kendine ulaştırmayı diler,
Men kerie likaallahi keriallahi likai;Kim Allah’a ulaşmayı dilememişse (kerih görürse), Allah’da o kimseyi kendisine ulaştırmayı dilemez (kerih görür) buyurmuştur. (6/228 Riyazussalihin)
Allah’a ulaşmayı dilemek ne demektir?
Allah’a ulaşmayı dilemek, biz bu dünya hayatını yaşarken ruhumuzun Allah’a ulaşmasını istemektir.
Üzerimize farz olan bu dilek nasıl söylenir? Nasıl yapılır?
“Allah’ım Sana ulaşmayı diliyorum. Ruhumu ölmeden evvel Sana ulaştırmak istiyorum. Benim ruhumu Sana ulaştır Ya Rabbi!..”Bu kadar. Kalbten bir dilek!..
İnsanın ruhu, ölmeden evvel Allah’a ulaşırsa, o kişi Allah’a ermiş, ulaşmış olur. Allah’ın evliyasına ermiş denir. Çünkü onlar ruhlarını ölmeden önce Allah’a erdirdikleri, ulaştırdıkları için onlara ermiş kullar denir.
Rabia Hz.nın yaşadığı dönemde;”Aralıksız olarak sızlanıp duran Hazreti Rabiaya “hiç bir hastalığın yok, sızlanmana ve yakınmana sebep nedir?” diye soranlara su cevabı veriyor;
“Sinemin dahilinde bir derdim var, tabibler bu derdin tedavisinde aciz kalmışlardır, yaramın merhemi O’na vuslattır.” buyuruyor. (Feridüddin Attar Tezkiretü’l evliya sf. 121)
Onlar Allah’ın dostlarıydı ve Allah’a erdiler. Rad 21’de buyurulduğu gibi vuslata erdiler. Üzerlerine emanet olan ruhlarını ölmeden önce Allah’a ulaştırıp teslim ettiler, hidayete erdiler.
Allahu Teala emanet olarak verdiği ruhu hayatta iken Kendisine ulaştırmamızı ve teslim olmamızı (hidayete ermemizi) üzerimize farz kılmış.
13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûeL(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
14 asır evvel Sahabe-i Kiram, ruhlarını ölmeden önce Allah’a ulaştırarak hidayete ermişler ve Allah’a teslim olmuşlar.
39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar (sahâbe), sözleri işitirler ve onların (sözlerin) ahsen olanına (Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından söylenilenine) tâbî olurlar. İşte onlar, hidayete erenlerdir (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıranlardır). Ve onlar, ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleridir).
Said-i Nursi Hz. ise dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a teslim ettiğini şu sözüyle ifade etmiş; “Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. RUHUMU RAHMANA TESLİM EYLEDIM , gayr istemem ” (Orjinal Sayfa:500)Yirmialtıncı Söz sözler 26. Söz)
Bütün Allah dostları Allah’a ulaşmayı dileyerek, bu farz emri yerine getirerek hidayete ermişler.
Allah’a ulaşmayı dilemek kişiye ne kazandırır?
Rum suresinin 31.ayetine göre kişi dilediği an takva sahibi olur.
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Takva sahibi olduğu için de Kaf suresinin 31.ve 32. ayetine göre gideceği yer cennettir.
50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.
50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte vaadolduğunuz şey (bu cennettir). Bütün evvab (Allah’a ruhu ulaşmış ve sığınmış) ve hafîz (başları üzerinde devrin imamının ruhunu muhafız olarak taşıyan) olanlar için.
Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisinde;”Allah’tan baska ilah olmadığına ve benim Allah’ın resulü olduğuma şehadet ediniz. Bu iki cümleye inanarak Allah’a mülaki olan (Ruhunu Allah’a ulaştıran) bir kulun cennetten mahrum kalması düşünülemez.” buyuruyor. (Riyazussalihin s.389)
O kişi Allaha ulaşmayı dilediği an Allahû Tealâ bütün günahlarını Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesi gereğince örter.
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Peygamber Efendimiz (SAV) hadisinde; “Bir kişi gerçekten İslâm’a girerse, onun bütün günahlarını Allahû Tealâ örter.“ Buyuruyor.( (Sahihi Buhari,1.cilt,39)
Öyleyse bu bir müjde değil mi ? Bir dilekle Allahû Tealâ müjdeleri ard arda veriyor.
Allahu Teala Bakara suresinin 186.ayetinde “Bana dua edenin duasına icabet ederim. O halde onlarda Benim davetime icabet etsinler, Bana ulaşmayı dilesinler “ buyuruyor.
Bütün gönlümüzden Allah’ı isteyerek yalvaralım Mevla’ya;
“Ya Rabbi! Ben Sana ruhumu ölmeden evvel ulaştırmak istiyorum. Benim ruhumu Sana ulaştır. Senin bunca ermiş evliyan varya Hz.Veysel Karani, Hz.Yunus, Hz.Rabia, Hz.Meryem ve daha bir çokları Sana nasıl ermişlerse ben de o ermişlerden birisi olmak istiyorum. Beni sana ermiş, ruhunu Sana ulaştırmış kullarından eyle ve dostluğuna kabul et!. Eğer dileğim kalbi değilse bana kalbi dilek yapmayı nasip kıl Ya Rabbi!..”
Bu dileğin dilden değil, kalpten istenmesi gerekir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ; “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar, O sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” (Müslim,birr,33; İbn Mace,Zühd,9; Ahmed Hanbel,2/285-539) buyuruyor.
Allahu Teala insanları mutlaka musîbetlerle imtihan eder.
2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz (ulaşacağız).” dediler.
Kişi ayette görüldüğü gibi bu imtihan karşısında olayları değerlendirir, sabreder ve Allah’a sığınarak, Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ kalbindeki bu dileği gördüğü anda derhal Rahman esmasıyla tecelliye başlar. Kişiye ard arda furkanlar (hak ile batılı, doğruyla yanlışı ayırma özelliği) verir. Sizi, işiten, gören ve idrak eden bir kişi haline getirir. Allahu Teala kişiye zikir, namaz, oruç vs… ibadetleri sevdirerek, kişinin hidayete ermesi için ruhu Kendisine ulaştırma işlemine başlar. Sonra yapılması gereken ilk işlem Allah Allah diye Rabbimizi ismi ile zikretmek. Rabbimiz Müzemmil Suresi 8. Âyet-i Kerimesinde “Rabbinin ismiyle zikret” diye emretmiş.
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allah’ın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek O’na (Allah’a) dön (ulaş, vasıl ol).
Hasan Basri Hz. şöyle buyuruyor;
“Zikir Allah Rasulünün Hz Ebu Bekir ile hicretlerinde sevr mağarasında Ebubekir es Sıddika tavsiye ettiği şekilde yapılmalı;
—YA Eba Bekir dilini üst damağına yapıştır ve ALLAH ALLAH ALLAH de.”
Yine Resulullah (S.A.V) Efendimiz zikirle ilgili ; “Allah’ı en çok seven O’nu en çok zikredeninizdir.” Buyuruyor.
Allah zikriyle kalbe nur iner. Zikirle gelen nurlar nefsin afetlerini temizlediği için kişinin sevgisi artar. Dünya hayatını huzurlu ve mutlu geçirir. Allaha ulaşmayı dilediğinizde Allah göğsünüzden kalbinize bir nur yolu açar. Allah zikriyle kalbinize nur göndermeye başlar. Kalbinize gelen nurlarla huşûya ulaşırsınız. Kalbinizde Allah ve mürşid sevgisi oluşur. Huşuya ulaşan kişi hacet namazı kılar.
Bakara 45’te HACET NAMAZI ile bizi Allah’a ulaştıracak mürşidimizi Allah’tan istemek üzerimize farz kılınmıştır.
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Hacet namazı; Perşembeyi cumaya bağlayan gece saat 24′ den sonra, saatler 1 saat ileri alındığında gece saat 1’den sonra boy abdesti alarak 4 rekatlik hacet namazına niyet edilir. Namazda aşağıdaki âyetler okunur;
- Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
- Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
Oturuş: Ettehiyyâtü - Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
- Rekâtta: Fatiha + İhlâs + Felâk + Nas.
Oturuş: Ettehiyyâtü+Allahummesalli+Allahummebarik+Rabbena
Namaz bittikten sonra kişi Allah’tan mürşidini göstermesini diler. Hiç konuşmadan göğsü kıbleye gelecek şekilde sağ tarafının üzerine yan üstü yatar 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. “Allah, Allah” diye zikir çekerek uyur. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Ben Hatemül Enbiya’yım, Ben’den sonra nebî gelmeyecek. Ama Ben’den sonra halifeler gelecek. Benden sonra nebî gelmeyecek ama Ben’den sonra imamlar gelecek ve o imamları arayın bulun.” demiştir.
Abdulladir Geylani Hz. ise sohbetler kitabında;
Sayfa-201:“Sadıklara, salihlere iltihak et, onların arasına katıl, eğer kimin salih, kimin münafık olduğunu ayırt edemezsen o zaman geceleyin kalk iki rekat namaz kıl. Yarabbi, bana senin salih kullarını göster, SANA GELMEMDE KILAVUZLUK EDECEK KİŞİLERİ GÖSTER“ buyuruyor.
Kişi eğer gerçekten Allah’a ulaşmayı diler, hacet namazı kılarsa Allahû Tealâ mutlaka ona mürşidini gösterir. Mürşidlerin tayini Allah’a aittir. Mürşidin seçimi kişiye ait değildir.
16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm’e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah’ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
14 asır önce hidayete ermek için Sahabe-i Kiram, kainatın en büyük mürşidi Peygamber Efendimiz s.a.v’e tabi olmuşlar. Fetih suresinin 10.ayeti kerimesi;
48/FETİH-10:İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh (yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih (nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır….
AKABE BİATI Sahih buhari 11.cilt sayfa 181‘ de şöyle anlatılıyor;
Hicret dönüşü mekkeye yaklaştıklarında, Efendimiz (SAV), Hz.Osman’ı duruma bakması için mekkeye gönderir.Daha sonra (Hz.Osman dönmeden) oradakiler için biat emri gelir ve herkes (SAV) Efendimize biat ederler. Efendimiz (SAV) ”bu da Osman’ın biatı”diyerek sağ elini sol el üzerine koyarak kendi elini(sağ) kendisi öper.
Görüldüğü gibi Sahabe kainatın en büyük Mürşidi Peygamber Efendimiz s.a.v’e tabi olmuş, Elini öpmüşler.
O halde mürşid kimdir?
Mürşid; Allah’ın emriyle insanları Allah’a ulaştırmaya, hidayete erdirmeye yetkili kılınan ve insanları irşad eden Allah’ın vazifelileridir. Peygamber Efendimiz s.a.v. kainatın son peygamberidir.
AHZAB-40: Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah’ın Resûl’ü ve Nebîlerin (Peygamberlerin) Hatemi’dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed sav. Rahmeti Rahman’a kavuştuktan sonra varisleri olan mürşidler irşad vazifesini yerine getirirler. Mürşidler vesiledirler. Devrin imamları ise insanları Allah’a ulaştırır, hidayete erdirir. Hidayete erdiren hidayetçiler kıyamete kadar gönderilecektir.
Hidayete ermek için mürşide tabi olmak farzdır.
5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.
Peygamber Efendimiz;”Benden sonra nebi gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tâbî olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih buhari 9.cilt 1409.hadis – sahih buhari 11.cilt sayfa 181) buyuruyor.
Eşref Rumi Hazretleri de;
“Mürid tövbe edip şeyhin irşadına teslim olmalıdır. Şeyhin elinden tutup bütün yaptıklarına ve günahlarına tövbe etmelidir. Çünkü hakiki şeyhin eli, hakikatta Peygamber Efendimiz (SAV)’in eli gibidir. Zira vekilidir.(Tam müzekkin nüfuz sayfa 443) buyuruyor.
Kehf Sûresi 17. Âyet-i Kerime’sinde Allahu Teala “veliyyen murşidâ“ sözüyle veli mürşidlerden bahsediyor. Yine bu ayete göre ruhu Allah’a ulaşan kişi HİDAYETE eriyor. Dünya hayatını yaşarken Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi ise dalâlette kalıyor, hidayete eremiyor. Allah onları hidayete ermeleri için bir mürşide ulaştırmıyor.
18/KEHF-17:…, men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Kişiyi Allah’a ulaştıran, hidayete erdiren Devrin İmamı ve hidayete erdirmeye vesile olan yani yardımcı olan mürşid hayatta olmalıdır, yaşıyor olmalıdır. Mürşid hayatta olmalı ki kişi Allah’a olan yolculuğunu devam ettirsin. Rahmetli olan bir mürşidin irşad görevi bitiyor. Bakara suresinin 45. ayet-i kerimesine göre mürşidi rahmetli olan kişinin HACET NAMAZI ile mürşidini Allah’tan istemesi gerekiyor.
Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (sav) Rahmet-i Rahman’a kavuştuktan sonra, daha defnedilmeden sahabe hemen Vekaleten Devrin imamı Hz.Ebu Bekir’e (r.a) tâbî olmuş.
—“Ömer bu sözleri söylerken öne doğru çıkıyor ve biat etmek üzere ellerini Ebu Bekir’e doğru uzatıyordu…Nihayet ensar da sanki gökten büyük bir haber almışcasına koşuşarak Ebu Bekir’e biat etti…! Müslümanlar başlarında işlerini düzene sokacak bir halife olmaksızın bir gün bile geçirmeyi hoş görmemişler ve bu duruma bir cözüm bulmaya çalışmışlardı… Resulullah henüz defnedilmemişti…Fakat Allah islamı ve müslümanları o gün Ebu Bekir’le onurlandırdı.” (Beş Raşid Halife (Hulefaü’r Resul) Halid Muhammed Halid S.73)
Allah’a ulaşmak, hidayete ermek için mürşid farzdır. Mürşide tabi olmayan hiç kimsenin ruhu Allah’a ulaşamıyor. Çünkü kişi mürşidine tabi olduktan sonra ruhu vücudundan ayrılır ve Allah’a ulaşan yol olan Sırat-ı Müstakim‘e ulaşır. Nebe suresinin 39.ayeti kerimesinde Allahu Teala;
78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah’a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm’i) yol ittihaz eder (edinir). (Allah’a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.
Buyurarak tabi olanın ruhunun sırat-ı müstakime yani Allah’a ulaşan yola oradanda Allah’a ulaştığını açıklıyor.
Yunus Emre Hz.de ; “Kanatlandık kuş olduk, uçtuk elhamdülillah” diyerek Mürşidi Taptuk Emre Hz.lerine tabi olduktan sonra ruhunun sırat-ı müstakime ulaştığını anlatıyor.
Bizi bu dünya hayatında mutsuz kılan nefsimizin afetleridir. Şeytan bu afetlerin hepsine tesir etme imkânına sahip ve nefsteki bu afetlere sığınarak insanları dalalete düşürmeye çalışır.
Peygamber Efendimiz s.a.v. hadis-i şerifinde ; Şeytanın kapısını zikirle kitleyiniz.“ buyuruyor.
Allah’ın tayin ettiği mürşide ulaşan kişi tabiyetle nefs tezkiyesine başlar.
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
Allah zikriyle kişinin nefsinin kalbine fazl nuru girer, kişi nefsini temizlenmeye başlar. Nefsimizi temizlemek üzerimize farzdır.
Peygamber Efendimiz s.a.v. hadis-i şerifinde ;
Uhud harbi dönüşünde, etrafındakilere:
“Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurdu.
Ashab: “Ey Allahın Resülü, büyük cihad nedir?” diye sorunca;
“En büyük Cihad, (Allah´ın emirlerini yerine getirmesi için) nefsle yapılan mücahededir.” Buyuruyor.
Efendimiz (s.a.v), insanın en azılı düşmanını şöyle tanıtmışlardır:
“Senin en düşmanın, iki kaburga kemiğinin arasında devamlı seninle beraber bulunan nefsindir.”
En büyük savaş nefsle yapılan savaştır. Kişinin nefsi “Allah“ zikriyle aydınlanarak afetlerden arınır. Nefsinin kalbi nurlandıkça ruhu Allah’a doğru yükselir. Nefsin kalbi “Allah” zikriyle % 51, yani yarı yarıya temizlendigi zaman ruh, Sırat-ı Müstakim üzerinden Allah’a olan yolculuğunu tamamlar. Böylece ruh ölmeden önce Allah’a ulaşır ve kişi hidayete erer.
35/FÂTIR-18:…, ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).
Peygamber Efendimiz s.a.v.; “İbadet, dua eden müminin ruhunun yükselerek Allah’a ulaşmasıdır ” buyuruyor. (Tirmizi, Davut,112)
Kişinin hidayette olması mutlaka Allaha ulaşmayı dilemesine bağlı. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi hidayette değil, dalalettedir. Yine bu kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyorsa Rum 31’e göre takva sahibi değil, şirktedir;
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Peygamber Efendimiz sav. bir hadis-i şerifinde; “Ben ümmetimin açık şirke girmesinden korkmuyorum. Fakat gizli şirke girmesinden korkuyorum.” buyuruyor.
Allahu Teala Kehf suresinin 105.ayeti kerimesinde Allaha ulaşmayı dilemeyenin amellerinin boşa gittiğini buyuruyor;
18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız.
Peygamber Efendimiz sav. hadis-i şerifinde; “Sizden hiç birinizi ameli cennete sokmayacaktır ancak Allah’ın rahmetiyle cennete gireceksiniz .” buyuruyor. (had. ansk.kütüb-i sitte 13/371)
Başka bir hadis-i şerifinde ise; “Niyet amelden üstündür” buyuruyor.
Akil ve baliğ olan herkese hidayetçiler hidayeti tebliğ ederler. Tebliğe muhatap olan kişi bu farz emri işittiği halde Allaha ulaşmayı dilemiyorsa, Allahu Teala, Yunus suresinin 7 ve 8. ayetlerinde bu kişilerin gideceği yerin cehennem olduğunu söylüyor.
10/YUNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YUNUS-8: Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Üstelik dilemeyen kişilerin ahiret saadeti olmadığı gibi dünya saadetide yok. Hep huzursuz ve mutsuz. Oysa Allahu Teala, en çok sevdigi insanın “Allah’a ulaşmayı dileyerek” hem bu dünyada hem de ahirette sonsuz bir saadete ulaşarak, kurtuluşa ermesini istiyor. Kişinin kurtuluşa ulaşabilmesi ancak Allah’a ulaşmayı dileme talebine bağlı. Rum 31’e göre kişi dilediği an takva sahibi olduğu için gideceği yer cennet;
Sahabe, Peygamber Efendimiz sav ‘e:”Lâilâhe illallah cennetin anahtarı değil mi?diye soruyor. Peygamber Efendimiz sav’de “Evet, öyledir ama dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan anahtarın varsa kapın açılır, yoksa kapalı kalır, açılmaz”cevabını veriyor.(Buhârî,Cenâiz1)
O halde; Kurtuluşun ve Mutluluğun anahtarı Allah’a ulaşmayı dilemektir. Sadece kalpten Rabbimize karşı bir dilek dilemek!..Yunus Emre Hz.lerinin buyurduğu gibi; “Dervişlik bir dilektir, bilene düğün dernektir.”
Allah’ın daveti O’na ulaşmak ve O’na dost olmaktır. Bakara suresinin 257.ayeti kerimesinde AllahuTeala buyuruyor ki;
BAKARA-257:… Allâhu velîyyullezîne âmenû,
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur,
Nebiler sultanı Peygamber Efendimiz“Ben nasıl müjdeliyorsam sizde öyle müjdeleyin, müjdeleyin ki Allah’ın Zatı’na şahit olanlar cennette birlikte olacaklardır.” buyuruyor.
Bu davet; Müjdeye davettir!.. Kurtuluşa davettir!..Mutluluğa, Huzura davettir!.. Sevgiye davettir!..
İşte Mevlana Hz.
“Biz bu topraklara sevgiden başka bir tohum ekmedik”
İşte Yunus Emre Hz.
“Yaradılanı severiz Yaradan’dan ötürü”
“Biz gelmedik dava için,
Bizim işimiz sevgi için,
Dosdun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldik.”
Görüldüğü gibi bu yol, sevgi yolu, muhabbet yolu, mutluluk yolu, Kurtuluş yolu!.. İnşaallah bütün insanlığın Allah’a ulaşmayı dileyerek mutluluğa ve kurtuluşa ulaşmasını Yüce Rabbimizden diliyoruz.
Allah razı olsun.